Adaylar bana dediler ki:
Recep Tayyip Erdoğan: Beni tanıyorsun. Uzun yıllardır, icraatlarımla, parti yöneticisi, belediye başkanı, başbakan olarak karşındaydım. Söyleminde dini bakışın öne çıktığı, Milli Görüş hareketinin içinde siyasete başladım. Milletin ideallerinden, uzak hedeflerinden yola çıkmak, oradan dünyanın ve ülkenin gerçeklerine doğru gelmek, bana da, giderek sayıca büyük kitlelere dönüşen seslendiğim topluluklara da iyi geldi. İnançlarımdan asla geri atmadım ama gerçeklerden ve dünyadan kopmadan hizmet edilemeyeceğini anlamam uzun sürmedi.
Herkesin inancının kendine olduğunu, kimsenin yaşam tarzına karışmamak
gerektiğini, inandığımız değerler için çağrıda bulunmak, örnek teşkil etmek ve gece gündüz hizmet etmekten başka bir yol olmadığını ideolojim gereği zaten biliyordum.
Milletten kopmuş, ceberut devletin bizden başkalarını da ezdiğini, yeni bir dünya, yeni bir Türkiye istiyorsak hepimizin el ele vermesi gerektiğini siyasetin yakıcı pratiğinde bir kez daha sınayarak öğrenme imkânı buldum. Samimiyetle demokrasiden yana tavır aldım.
Bugüne kadar üstlendiğimiz zorlu mücadelelerde milletle beraber kararlı, azimli durabilmek için tavizsiz görünen sert mizacımın epey yararı oldu. Ama hangi makamda insanın mizacının hangi özelliklerini daha çok göstermesi gerektiğini biliyorum.
Bu kadar icraatı, her şeyden önemlisi vesayet sistemini alt edebilmeyi siyaset sayesinde başardık. Milleti devlete taşıyabilmenin siyasetten başka bir yolu yok. Çankaya”ya siyaset aracılığıyla yeni Türkiye”nin inşasını devam ettirebilmek için talibim.
Ekmeleddin İhsanoğlu: Seçmenin en az beni tanıdığının farkındayım. Şu kısa seçim sürecinde, kaç kez “Bu yaşıma kadar yöneticilik ve bilme, öğrenme, yetkili çevrelerde bulunmaya çalışacağıma keşke daha çok toplumla, siyasetle iç içe olsaymışım” dediğimi bir bilseniz… Ama olsun, hiç değilse, toplumun önemli bir kesimini temsil eden iki büyük muhalefet partisinin görev çağrısına “Hayır” demedim. Bir siyasetçi gibi, dişimle tırnağımla kazıyarak geldim diyemem ama bu kadar insanı temsil eden siyasiler, beni bu makama layık gördüklerine göre, demek ki benim de kendi alanımdaki çabalarım boşa gitmemiş.
Bir siyasetçinin sözlerindeki belagate, tutarlılığa ve etki gücüne sahip olmadığımı ben de bu kısa süre içinde fark ettim. Ama bu özellikler seçim sürecinde işe yarasalar bile, cumhurbaşkanlığı makamında yaramayacaklar ki… Beni bu göreve aday gösteren partilerin anlayışına göre, parlamenter sistemdeki cumhurbaşkanlığı makamının gerektirdiği özelliklerin hepsine tıpatıp uyuyorum. Adeta bu makam için eğitilmişim ve hatta yaratılmışım desem yeridir. Bilgim, görgüm, zarafetim, nezaketim, neyse daha fazlasını söyleyip kendimle çelişmeyeyim… 12 yıldır iktidarda olan ve cumhuriyetimizin alışageldiğimiz sistemini tamamen değiştirmek isteyen bir aday karşısında sistemimizi temsilen benden daha iyi bir aday olamazdı.
Sadece eğitimim, konumum gereği haklı bir gururun taşıyıcısı olarak değil, muhalefet partileri apaçık bir eksikliklerini, yani dindarlarla barışma zafiyetlerini sayemde giderme imkânı buldukları için de karşınızdayım.
Selahattin Demirtaş: Tanınma oranım galiba Başbakan kadar yüksek ama itiraf ediyorum işim ondan çok daha zor. Kazanma ihtimalimdeki zorluğu kast etmiyorum. Bakmayın genç olduğuma, yoğun, riskli siyasi yaşantılardan geliyorum; kazanamayacağımı bilecek bir sezgiye sahibim. Allah vergisi siyasi bir zekâya sahip olduğumu, seven sevmeyen herkes teslim eder. Zorluğum, bu adaylık süreciyle birlikte kimliğimde benim bile alışabilmeme imkân olmayan bir değişikliğin icap etmesinden.
Siyasete en ücra mecradan, şiddetin kendisini hem dayattığı hem meşru görmeye zorladığı bir yerden katılmak durumunda kaldım. Zira Kürt olduğum için resmi tezin vatandaşlık tanımına uymuyordum. Varlığı ve dili kabul edilmeyen Kürt halkının taleplerini duyurabilmek için uzun yıllar çabaladım. Şimdi Kürt kimliğimi inkâr etmeden ve hatta Osmanlı bakiyesi bu topraklarda başka birçok etnisitenin varlığını kabul edip haklarını savunmak ve üstelik bu savunmayı tüm ezilenlerin sahip çıkacağı sol bir platformdan dillendirmek durumundayım.
Allah”tan siyasi kimliğimde bir etnisite adına konuşmadan önce sol bir müktesebatım vardı. O yüzden yeni sol söyleme kolay uyum sağlayabiliyorum. Ama hala araftayım. Türkiye solculuğu yaptıkça, şiddete dayalı etnik hareketle ve daha önemlisi dindar Kürtlerle nasıl sağlıklı bağlar kuracağımı pek bilemiyorum. Yeni Türkiye”nin kapılarını açan Ak Parti”ye karşı arada bir de olsa ulusalcı-laikçi cenaha selam çakmak durumunda kalabiliyorum. Bu halim kendime de komik geldiğinden olsa gerek, çok sık espriye başvuruyorum.
Kaynak: Yeni Şafak