‘Algı yönetimi ve manipülâsyon’
Psikolojik Danışma ve Rehberlik hocalarımızdan Mücahit Gültekin’in “Algı Yönetimi ve Manipülasyon” (Pınar Yayınları) adlı çok emek verilmiş bir kitabı var. Kitabın ilk üç bölümü, günümüz dünyasında algı yönetiminin çeşitli alanlardaki işleyişinin Müslüman bir akademisyen tarafından nasıl görüldüğüyle ilgili fevkalade önemli tespitler içeren bir deneme niteliğinde. Uzun çabaların ve arşivlemenin ürünü olan bu bölümlerden her okuyucu gibi ben de çok şey öğrendim. Kanaatimce kitap, bu üç bölüme, en sondaki “Algı yönetimi ve manipülasyona karşı direnme” bölümü ilave edilerek sonlansaydı çok daha yararlı olurdu. Zira “Mekke ve Medine’de algı yönetimi ve manipülasyon”, “Kandırılmaya yatkın kişilik ve aldatılmanın psikolojisi” adlı bölümler farklı birer kitap olacak nitelikte ve hayli derinlemesine akademik tartışma gerektiriyor.
Gültekin Hoca, kitabının sonunda, algı yönetimi ve manipülasyonlara karşı direnmenin temeli olarak eleştirel düşünmeyi koyuyor. Eleştirinin sanıldığı gibi ille de muhaliflik manası taşımadığını, “tenkid”in “nakd” kökünden geldiğini, sahte ve gerçek parayı ayırma yetisi manasına sahip olduğunu belirtiyor. “İslam’da tenkid yok, nasihat vardır” diye karşı çıkanlar olabilir ama nasihatin samimi uyarı manasını düşününce Hoca’nın bu sözleri daha bir önem kazanıyor. Bugün kesinlikle en ihtiyacımız olan şey, eleştiri ve özeleştiri. Müsaade ederse biz de kitapla ilgili iki eleştirimizi dile getirelim.
Birinci eleştirim, Gültekin Hoca’nın kavramlar arasındaki anlam farkları üzerinde pek durmayan, derinlemesine araştırmayan tarzıyla ilgili. Mesela “algı yönetimi ve manipülasyon tekniklerinin gelişimiyle demokrasinin gelişimi arasındaki paralellik” olduğunu vurguluyor. Bu belirlemenin doğru bir yanı var ama bu konuda hocanın yüzeysel ele alışı ile tüketilemeyecek, kütüphaneler dolduracak kadar devasa bir düşünce birikmiş durumda. “İdeoloji”, “gelenek”, “otorite”, “itaat”, “toplum mühendisliği”, “popüler kültür” gibi başlıklar altında yapılan tüm tartışmalarda farklı nedenler ele alınıp inceleniyor. Modernlik ve demokrasi, müspet ve menfi yanlarıyla masaya yatırılıyor. Gültekin’in kitabı ne bu tartışmalara ne de hakikat-yalan ve psikoloji konularını nasıl ele almak gerektiğiyle ilgili çalışmalara mesela John Forrester’ın “Hakikat Oyunları”na değiniyor. Ya bu mayınlı sahaya hiç girmeyecek ya da “Her dönemde algı yönetimi ve manipülasyon vardı ama modernlik, kapitalizm ve demokrasiyle birlikte çok öne çıktı ve karmaşık bir hal aldı” deyip geçecekti.
İkinci eleştirim ise hocanın “kandırılmaya yatkın kişilik ve aldatılmanın psikolojisi” konusundaki tezlerine ilişkin. Hepimizin aldatılabileceğini ama bazılarımızın buna daha meyyal olduğunu belirtiyor Gültekin. İnsanın aldanan bir varlık olmasına neden olduğunu düşündüğü üç temel özellik olan unutkanlık, duygusallık ve tefekkür zaafı kimlerde daha çoksa onların daha kolay aldatıldığını öne sürüyor. Mesleki alanda özel ilgim, kişiliklerin incelenmesi üzerine… Hocanın dile getirdiği özelliklerin neler olduğunu tam olarak anlayamadığım gibi bunları bir arada taşıyan bir kişilik tipinden de haberdar değilim. Olsun; kendi görüşleridir, saygı duyarım, öğrenmeye çalışırım ama şunları söylemeden de edemem:
Sevgili hocam, tezlerinizde felsefe, teoloji ve modern akademinin verileri iç içe, yan yana. Bunları neden böyle bir araya getirdiğinizle ilgili gerekçelerinizi de bir yöntem tartışmasıyla sıralamalıydınız. “Yapmışım da kötü mü olmuş, sizce görüşlerim kendi içinde tutarlı değil mi?” diyebilirsiniz. Haklısınız. Evet, görüşleriniz kendi içinde tutarlı ama kendi başına tutarlılık, doğruluk ve haklılık manasına gelmiyor. Mesela “Kur’an duyguların kontrol edilmesine ilişkin önemli uyarılarda bulunmaktadır. ‘Bir kavme olan öfkeniz, sizi adaletsizlik yapmaya yöneltmesin”, ‘Merhametiniz hadleri uygulamaktan alıkoymasın’ gibi ayetler duyguların kontrolünde hareket etmememiz gerektiğini anlatmaktadır” diyorsunuz ve duygu ile aklı karşı karşıya koyup “duygusal” dediğiniz kişilerle -ki ben öyle bir kişilik olduğunu da bilmiyorum- ilgili keskin çıkarımlarda bulunuyorsunuz. Bütün bunlar kendi içinde tutarlı ama bize duygu nedir, düşünce nedir, erdem nedir ve aralarında ne gibi bağlar vardır, kişilik oluşumunda ve psikolojimizde nasıl bir yer tutarlar gibi zorlu sorulara hiç ışık düşürmüyorlar. Mesela öfke duygudur denetlenmesi gerekir doğru ama adaletin sağlanması için çıkar amaçlı akılcılaştırmaların denetlenmesine daha çok ihtiyaç duyulduğu da doğrudur. Mesela merhamet sandığınız gibi saf duygu değil, tıpkı adalet gibi bir erdemdir.
Bu temel hususları ayrıntılı bilmeye hevesli, incelikleri tefekkür etmeye yatkın olmayınca, basitlik adı altında sürekli indirgemeci, kestirmeci bir yol tutturunca, sizin edinmemizi ısrarla istediğiniz eleştirellik hasletinden de bir türlü nasibimizi alamıyoruz kıymetli hocam…
Kaynak: Yeni Şafak