Arkadaş
Her şey gönülde cereyan ediyor. Ve insanlar, biz zannediyoruz ki, hâl-i cimâ’dan doğuruyorlar. İnsanlar hâl-i cimâ’dan doğmuyorlar. İnsanları gönül döllüyor. Gönül çocukları onun için ayrı oluyor. Ve gönül çocuklarının çoğu onun için ‘yol evlâdı’ oluyor, ‘bel evlâdı’ olmuyor. Tasavvufta, yol oğlu olmak, bel oğlu olmaktan; yol evlâdı olmak, bel evlâdı olmaktan onun için mukaddemdir… Peygamber-i Ekber, ‘Önce selâm, sonra kelam’ buyuruyorlar, ‘Önce refîk, sonra tarîk’ buyuruyorlar”…
“Dostluk üzerine” Rahmetli Fethi Gemuhluoğlu üstadımıza bu cümleleri söyleten muhteşem bir dini kültürümüz var. Tarihsel-toplumsal psikolojimiz de bu kültürün doğrudan destekçisi. Sırtını, gözünün göremediği, düşmanın yanaşacağı arkanı yaslayacağın manasında “arkadaş” dediğimiz kişi, aynı karnı paylaştığımız kardeşten (karındaş) bile yeğ. Aynı yolu yürüdüğümüzde arkadaşlık makamı daha da kıymetleniyor, yoldaşlığa yükseliyor. Yoldaşlığı yücelten yoldur lakin yoldaş olmadan yol, manasını tam bulamaz.
Bu toplumda arkadaşlıklar, dostluklar, bu kültür üzere bina oluyor ve nasıl hakiki sevdalar sessiz sedasız yaşanıyorsa, sükûnet içinde hayata geçiriliyorlar. Ama aynı cümleyi, mütedeyyin, muhafazakâr kesimin okumuş yazmışları için, aynı rahatlıkla kullanamayacağım. Maalesef burada da, bir “aydın sorunu”, bir ana mecradan, milletten kopmuşluk var. Arkadaşlık, dostluk üzerine çokça konuşuluyor şüphesiz ama yalnızca belagat düzeyinde. Gerçekte ise bildiğin kayıkçı kavgası; hırslar, çıkarlar, mevki-makam, istikbal hesapları uğruna birbirinin kuyusunu kazmalar…
Niye böyle oluyor, niye sokakta, mahallede, camide, kahvehanede, işte, kışlada arkadaşı, komşuyu düşünmenin alasını gerçekleştiren insanlar, tahsile yolladıkları evlatlarına, aynı erdemleri aktaramıyorlar? Belki bu soruya bile katılmayacak abartılı bulacaksınız. Benim için bu soru sahici bir soru ve biraz da meslek icabı, cevabım, çocuk yetiştirme pratiklerine dayanıyor. Böylesine kadirşinas bir kültüre sahibiz ama maalesef aileden şehre, modernliğin kucağına saldığımız evlatlarımızın çıkınlarına, kimleri arkadaş seçmemesi gerektiğini öğütlemekten başka bir katık koyamıyoruz. Oysa arkadaşın nasıl olması, arkadaşın arkadaşa nasıl davranması gerektiği üzerinde daha çok durmamamız gerekiyor.
Batılılar, bizden de kötü durumdalar. Modern zamanlarda arkadaş sayısında ve derinliğinde bir azalma olduğunu, eski dostlukların yerinde yeller estiğini görüyorlar ama fazla bir şey yapamıyorlar. Michael Foucault küçük bir risale, Sandra Lynch, Batı düşüncesinde dostluğa genel bakış için bir inceleme yazmış. İki kitap da dilimizde var. Ama benim favorim, Wilhelm Schmid’in yakınlarda İletişim Yayınları’ndan çıkan “Arkadaşlıkta Saadete Dair”i.
Schmid de yakın arkadaşlığın aşka benzerliğini fark edenlerden. Küçük kitabında fırsat buldukça bu ikisini kıyaslıyor. Çoğu zaman arkadaşlık, aşka ağır basıyor. Kitabında sözünü ettiği Aristo’nun 2500 yıl önce yaptığı arkadaşlık türleri ayrımı bugün de hala geçerli görünüyor. Arkadaşlığın bir türü, beraber eğlenmeye odaklanır, diğer türünde ise çıkar ve fayda esastır. Hakiki arkadaşlık ise bu ikisinden de çok farklı; tüm hesaplardan uzak, ruhların birbirine gerçekten dokunabilmesini amaçlıyor ve birçok saadete vesile oluyor. Şu aşağıda sayılan mutluluklar, arkadaşlığın hakiki olduğunun işaretleri.
Her şeyden önce arkadaşın sadece varlığı bile başlı başına mutluluk nedenidir. İki taraf da arkadaşlığı yaşamla doldurmak için çabalar… Mutluluk, paylaşılan güzel tecrübelerdir… Mutluluk, yoğun duygudaşlıktır, içten yakınlık ve anlam duygusudur. Arkadaş, seni tanımasına rağmen sevmeye devam eden kimsedir… Mutluluk, arkadaşla daimi konuşma halinde olmaktır. Arkadaşlar farklı dünyalarda olmalarına rağmen yakın olduklarını hissederler; her ana birbirleri için hazır ve nazırdır… Mutluluk, yapılan samimi yorumlarla arkadaşı hayata hazırlama, sorunlarla baş etmesinde ona yardımcı olmadır… Mutluluk, arkadaşa karşı dürüstlük ve açık sözlülüktür. Arkadaşlar, birbirlerine her şeyi emanet edebilirler, asla birbirlerinden çekinmezler… Mutluluk, arkadaşımın dışarıdan bana yönelmiş bakışıdır, ufkum daraldığında genişletmesidir… Mutluluk, yaşamda bir şey ters gittiğinde arkadaşına kaçabilmektir… Mutluluk, beraberce mutsuz da olabilmektir… Mutluluk, arkadaşıyla beraberken, en ücra yerde bile evinde hissetmektir…
Kaç hakiki arkadaşınız var, haydi söyleyin. Ve söyleyin, hakiki arkadaşlığı beceremeyen bizler, manevi kardeşliği nasıl başaracağız? Yoldaşlığımız ülfete dayanmıyorsa geriye “çıkar”dan başka kalan ne var?
Kaynak: Yeni Şafak