Batı’ya rağmen demokrasi
Dün 27 Mayıs’tı; yıllarca darbenin bayram diye sunulduğu, darbecilerin cinayetlerine anayasal kılıf verildiği gün. Seçim sathı mailindeyiz, 7 Haziran’a ramak kaldı. Seçimleri bir demokrasi şölenine çevirmek, demokrasimizin güçlenmesi için çabalamak varken, maalesef darbe ihtimalini gündeme getirmek için canhıraş biçimde uğraşan odaklar, gündemden hiç düşmüyor. Her darbenin uluslararası uygun bir konjonktürde neşvünema bulduğunu, darbecilerin her seferinde sırtlarını dünya egemenlerine dayadıklarını zaten biliyorduk ama Mısır’daki Sisi darbesinden sonra yeni bir durum ortaya çıktı. Darbecilerin Batılı destekçileri, gemi iyice azıya aldılar; daha darbe öncesinden açıkça darbeyi desteklediklerini beyan etmekte bir beis görmüyorlar. Müslüman bir toplumda demokrasinin pekâlâ rafa kaldırılabileceği, İslamofobik Batı ortamında tepki görmek bir yana, çok kolayca kabul edilebiliyor. Türkiye için de aynı durum söz konusu. Darbecilerin Batılı destekçilerini serbest ve adil seçimler değil, kimin iktidarda olduğu daha çok ilgilendiriyor. (Müslüman toplumda en çok ne tip bir iktidardan rahatsız oldukları, bir başka yazının, hatta araştırmanın konusu. İlk tespitlerimiz, içe kapanmacı olmayan, kendine özgü modernleşme ve demokrasi, barış içinde bir arada yaşama yanlısı Müslüman iktidarlardan hiç hazzetmedikleri şeklinde…) Uzun zamandır Erdoğan’ı diktatörlükle, Ak Parti iktidarını ise IŞİD destekçiliğiyle özdeşleştirmeye çalışan bir propaganda yürüttüler. Şimdi seçimi Ak Parti’nin tekrar kazanma ihtimaline karşı, darbe için görev çağrıları yapıyorlar.
Geçen gün New York Times gazetesinin “yazı işleri kurulu”, Türkiye’de yaşanan seçim süreciyle ilgili “Türkiye üzerindeki kara bulutlar” başlıklı bir yazı kaleme alarak, dış kaynaklı darbe çağrısında bulundu. “Erdoğan doğruyu söyleyenlere karşı giderek hasmane bir tavır takınıyor gibi. ABD ve Türkiye’nin diğer NATO müttefikleri, onu bu yıkıcı yoldan geri döndürmeye çalışmalı” diye yazıldı. Onların demokrasiyi savunma konusundaki ikiyüzlülüklerini bir kez daha kaydediyoruz. Lakin heveslerini kursaklarında bırakma, ülkemizdeki demokrasi mücadelesinin özgün koşullarını dünyaya anlatma görevimiz olduğunu da biliyoruz. İslamofobik dalganın etkisiyle “dünya demokratik kamuoyu”nun bile sağırlaştığı bu şartlarda demokrasiyi savunma görevi, büyük ölçüde bizim üstümüze düşüyor. Demokrasimizi, demokrasinin beşiği olmakla ve güçlü demokrasileriyle övünen ülkelere karşı savunmak durumundayız.
Tabii bir derdimiz de içerideki açık veya zımni darbe destekçileriyle. Bugün “demokrasi, barış” diye bağrışıyorlar ama onların siyasi yöntemleri şiddet, tehdit ve kumpastan ibaret. Dün kanlı bıçaklıydılar ama bugün çıkarları, “demokratik açılım” ve “çözüm süreci” için dev adımlar atmış iktidara karşı onları bir araya getirebiliyor. Türkiye’ye karşı ABD’i, NATO’yu göreve çağıranlar, Mısır’da Sisi’ye güvendikleri gibi ülkemizde de demokrasi karşıtı bu güçlerle kol kola hareket ediyorlar. Bu nedenle darbelere karşı olmak, yurtseverliğin ilk şartlarından birisi oluyor.
Özellikle ekonomik krizler ve savaşlar sırasında güçlü demokratik ülkelerde bile darbecilere fırsat doğabilir, gücü ele geçirdiklerinde toplum düşmanlıklarını uygulamaya koyabilirler. 1929 bunalımından sonra hemen tüm Avrupa’da darbeci zihniyet iktidara geldi. Nazi ve faşist iktidarlar, demokrasiyle iş başına gelmiş gibi görünmelerine rağmen uygulamaları darbeci zihniyetin ürünüydü. Avrupa’da Nazi işgalleri sırasında değişik ülkelerdeki işbirlikçi iktidarlar, darbeciydiler…
Uzun demokrasi tecrübesi olan ülkelerde bile her zaman var olan darbecilik tehlikesinin biz de çok daha yüksek olduğunu dünya demokratik kamuoyuna anlatmalıyız. Vesayetçi geçmişimizi ve ikide bir toplumumuza musallat olan darbeleri, demokrasinin yalnızca görünüşte kalmasını isteyen, halkın demokrasiyi hak etmediğini savunan darbecileri teşhir etmeli, Türkiye’nin demokrasi mücadelesindeki zorlukları, eski sistemin direncini ve derin yapıların demokrasi karşıtı ittifakını ortaya sermeliyiz. Darbelerin amacının demokrasiyi ortadan kaldırmak olduğunu, desteklenmesi gerekenin serbest ve adil seçimleri savunan demokrasi güçleri olması gerektiğini anlatmaya çalışmalıyız.
Darbeciler, kendisine, ideolojisine tapınan, dar kafalı, demokrasi ve toplum düşmanı ideolojik fanatiklerdir. Bu zihniyetteki kimseler, darbeye çanak tutmak için her türlü provokasyona başvurabilirler. Toplumu kendini yönetmekten aciz bir sürü olarak görür; demokratik yollardan seçilmiş halkın temsilcilerini ise, çıkarları uğruna her şeye yeltenecek koltuk sevdalısı diktatör olarak gösterirler. Mütedeyyin bir liderin kendi siyasi programı doğrultusunda, hukuk içinde çaba göstermesini diktatörlük diye sunmak için İslamofobik ortamda yayılan korku ve endişeden sonuna kadar yararlanırlar. Onlar her türlü fitne, fesat, tezvirat peşinde koşarken biz de boş durmamalıyız. Ülkemizdeki demokrasi mücadelesini, serbest ve adil seçim ortamını bıkmadan anlatmalı, dünyayı ve toplumumuzu, şiddetten ve kumpastan beslenen bu fanatiklere karşı uyarmalı, demokrasi bilincini yükseltmeliyiz.
Batılı aymazlığa karşı alttan alma, ezik olma önerisi değil bu. Darbecinin Batılısına da Batıcısına da hak ettiği cevap verilmelidir. Ama onların boş buldukları İslamofobi ovalarında kolayca at sürmelerinin de önüne geçmeliyiz.
Kaynak: Yeni Şafak