Erol Göka – Kaygı ve Endişeden Tamamen Uzak Durmak Salgın Zamanları Mümkün Değil
- İnsan olağanüstü kriz dönemlerinde anlamını bulabilmesini nasıl sağlayabilir?
Anlam üretimi, insan olmanın doğal bir sonucudur. İnsanın biyolojisi gibi, saçı, cildi olması gibi, ontolojik bir görünümüdür. Bilincimiz açık olduğu, komada olmadığımız sürece, muhtemelen uyku sırasında rüyada bile bir anlam üretimi faaliyeti içerisindeyiz. Elbette her insan için özellikle depresyona meyyal olduğu dönemlerde “anlamsızlık” kapıyı çalabilir ama sağlıklı insanlarda bu istisnadır. Bir süre durup dinlendikten sonra zihin tekrar anlam üretimine koyulur. Şimdi yaşadığımız korona günlerinde olduğu gibi olağanüstü kriz dönemlerinde de anlam üretimimiz durmaz ama zihnimiz birçok derdin, korku ve kaygının, travma ve matemin, izolasyonun baskısı altında olduğundan sağlıklı anlam üretiminde sorunlar yaşama, şüpheciliğe ve fanatizme düşme ihtimalimiz çok daha yüksektir. O yüzden soruyu müsaade ederseniz “sağlıklı anlam üretmek için” diye değiştirelim.
Korona zamanları psikopatolojik ihtimaller dışında da birçok nedenle zihnimizin sağlıklı anlam üretimini zora sokuyor. Daha öncesinde bilim ve teknolojideki, özellikle nükleer silahlanma ve biyoteknoloji alanındaki gelişmeler, insanlığı yok edecek potansiyeller barındırıyor ama biz nasıl olsa bilim ve teknoloji onlara da bir çare bulur diye bu tehlikeleri görmezden geliyorduk. Korona pandemisi, risk ve korku toplumunda yaşadığımızı, dünyamızın ne kadar çok ve genellikle küresel ölçekte tehlikelerle dolu olduğunu ve bunlara sanıldığı gibi kolay çözümler bulunamayacağını gözümüzün içine soktu. Tüm bunlar, psikopatolojik kaynaklardan da gelen güvensizliği ve şüpheciliği artırdı. Yeni baştan düşünmeye ve güvenli limanlarımızı gözden geçirmeye başladık. Çoğunluk, mutedil bir çizgide kalıp inançlarını ve geleneklerini yeniden hatırlarken küçük bir kısım, uçlara savruldu ve fanatikleşti. Bazıları bilim teknolojiye daha çok sarılırken bazıları da kıyamet ve kurtarıcı teorilere bağlandılar ve birbirlerine karşı ideolojik saldırılara giriştiler.
Böyle bir süreçte önemli olan, çoğunluğun mutedil çizgisinde kalabilmek, önceki anlam ağımızda büyük kopuşlara karşı uyanık olabilmektir.Kafamızda önceden olmadık biçimde yeni ve aşırı eğilimler belirdiğinde bunda sürecin payı olduğunu idrak edebilecek bir bilince sahip olmaktır.
- Yaşadığımız süreç bir süre sonra çeşitli kaygı problemlerine dönüşebilir. Burada kaygı problemini aşmak için neler yapılabilir?
İlk anlamamız gereken şey, böyle olağanüstü bir durumda yaşanan kaygının normal olduğudur, yani öncelikle kendi kaygımıza karşı anlayışlı davranmamız icap eder. Bir hastalık tehdidi söz konusu olduğunda, kaygılanmak, endişelenmek doğal ve olması gereken bir tepki. Kaygı ve endişeden tamamen uzak durmak salgın zamanları mümkün değil. Hafif ve orta düzeydeki anksiyete, bırakın zararlı olmayı faydalıdır da. Bu tepki, bizi aslında bir yandan motive ederek, gerekli önlemler almamıza, aktif olmamıza yardımcı olur. Bu nedenle endişelenmekten, kaygı duymaktan korkmamalı, tam tersine bunun çok normal olduğunu kendimize hatırlatmalıyız. Bir yandan da bu endişenin bize gerekli önlemleri aldırma görevini tamamladığında zaman içinde kendi kendine kaybolacağını da akılda tutmalıyız. Sağlıkla ilgili bir endişe halinde, insanların bedenlerine odaklanmaları da beklenen bir durum. Sağlık kaygısı olan bir kişi, herhangi bir zamanda da olabilecek bir öksürüğü, ağrıyı, aşırı odaklanma nedeniyle normalden daha fazla hissedebilir.
İlk soruya cevabım da olduğu gibi sağlıklı kalabilmenin sağlıklı anlam üretimimizi sürdürebilmenin temel şartı, olağanüstü bir dönemden geçtiğimizin, bir kriz yaşadığımızın bilincinde olmak, böyle durumalrda önceki ahilimizin gerek psikolojik gerek zihinsel olarak sarsıntı geçrieceğini bilmektir. bunları bilir, ayağımız sağlam temellere basarsa biz de ona göre hazırlıklı oluruz.
- Karantina günlerini hep kendimiz üzerinden kuruyoruz, çocuklara bu karantina günlerini nasıl anlatmalı? Onlarla nasıl vakit geçirmeliyiz?
Dikkatinizi çekmiştir, korona günlerindeki tavırlarımızı ayarlarken tüm söylemimi bu dönemin olağanüstüğü ve geçiciciliği üzerinden kurmaya gayret ediyorum. Yaşadığımız, tüm dünyanın yaşadığı bu pandemi, bizim tercihimiz değil, üzerimize gelen bir felakettir. Böyle bir durumda olabildiğince önceki sağlıklı zamanlarımıza dönmeye çabalamamız, bu kriz halinin geçici olduğunu idrak etmemiz gerekir. Çocuklarımıza korona zamanlarını ve bu dönemde yapmak zorunda olduklarımızı anlatırken de aynı yaklaşımı benimsemeliyiz. ben kendi adıma birçok kimseye ve bu arada çocuklara da “uçak yolculuğu” örneğini veriyorum. Bazı durumlarda daha çok kurallara uymak ve ne yapmamız gerektiğine dikkat etmek lazım geldiğini anlatmaya çalışıyorum. Bu kriz de uçak yolculuğu gibi geçecek ama yolculuğun selametle bitmesi için bizim kurallara sıkı sıkıya uymamız gerekir diye vurguluyorum. Lakin özellikle 10 yaşından küçük çocuklara anlatırken hikaye etmek ve ve onların hayal güçlerinin alışık olduğu ve anlayabilecekleri benzetmelerden hareket etmek lazım. Bu konuda çocuk psikolojisini bilen profesyonellerin hazırladığı, çocuklara korona virüsü tehlikesi ve alınan tedbirlerin nasıl anlatılabileceğiyle ilgili çok hoş videolar var, öneririm.
Çocuklarımızla vakit geçirmek, onların bize değil bizim onlara daha çok uymamız, ayak uydurmamız şeklinde mümkün olabilir, olmalıdır. Zira çocukların hem dışarıda, okulda vakit geçirmelerine, oyun oynamalarına imkan yok hem de onların engellenme eşikleri daha düşük. Bu nedenle onların bizden ne istediklerine kulak kesilmeli, her zaman koyduğumuz kuralalrı biraz esnetmeli, onlar istiyorlarsa derslerine yardımcı olmalı, olabildiğince onlarla oyun oynamaya gayret etmeliyiz. Bu arada başka zamanlarda sınırlar koyduğumuz internette vakit geçirmeyi de daha çok arkadaşlarla online görüşmeye izin verme şeklinde esnetebiliriz.
Söyleşi: Okan Erdağı
Kaynak: İlem Blog