“Gençlik İnsan Hayatının En Zor Dönemidir”
Psikiyatr Prof. Dr. Erol Göka ile ergenlik ve akabinde gelen gençlik döneminde karşılaşılan depresyon ve teşhisi epeyce zor olan maskeli depresyonu konuştuk… Bu konuda eğitimcilere, ailelere ve gençlere düşen görevleri mercek altına aldık.
Ergenlik ve uzantısı olan gençlik dediğimiz sürecin insanın hayat yolculuğundaki yeri nedir? Bu dönemlerde hayat ve kişilik nasıl şekillenir? “Gençlik çağı depresyonu” diye adlandırdığımız durum nedir?
Her zaman gençler vardı ama gençlik, insanın çocuklukla yetişkinlik arası uzun bir gelişim evresi olarak nispeten yeni bir dönem oldu. Gençlik, tarih boyunca çok kısa bir geçiş evresi, birkaç bahar süren bir delikanlılık dönemiyken, kısa bir buluğdan itibaren insanlar 15-16 yaş civarlarında yetişkin topluma kabul ediliyorlarken modernlikle birlikte, gençlik özerk bir toplumsal kategori haline geldi, on yılı aşkın bir süreyi kapsamaya başladı. Üstelik okuma ve meslek sahibi olma, ailesinden kopmanın zorlaşmasıyla birlikte bu süre daha da uzuyor. Yakın zamanlara kadar gençlik dönemini 13-23 yaşları arası olarak ele alırken bir süredir, 15-30 yaş arasındakilere “genç” diyoruz.
Sanılanın aksine gençlik, insanın en zor dönemi… Dersler, arkadaş çevresi, aile ortamı, haberler, velhasıl tüm dünya henüz bir kimliği bile olmayan, fiziki görünümü, boyu posu bile neredeyse her gün değişen genç insanın üzerine gelip duruyor. Herkes, ondan her alanda en iyi olmasını, tuttuğu her işi başarmasını istiyor. Genç insan böyle bir ortamda kimliğini şekillendirmek, nasıl bir insan olacağına karar vermek zorunda. Maalesef elinden gelen çok şey de yok. Ne doğacağı aileyi ne boyunu posunu ne yeteneklerini kendisi seçmiş ama tüm bunlardan sorumlu olmayı, onlarla iyi geçinmeyi öğrenmek, çoğu zaman çevresindeki yetişkinleri yatıştırmak zorunda…
Depresyon “ruhsal çökkünlük” ile seyreden bir ruhsal rahatsızlık. Her insan zaman zaman depresif olabilir ama depresyon hastalığından bahsedebilmemiz için uykusuzluk, iştahsızlık, keyifsizlik, mutsuzluk, kederlilik, suçlu hissetme, kolay ağlama gibi belirtilerin en az iki hafta sürmesi gerekiyor. Yoksa günlük hayatımız sırasındaki moral bozukluklarımız ya da canımızı sıkacak bir şey olduğunda ona verdiğimiz tepkiler hastalık demek değil. Gençler de depresyon hastalığına yakalanabilir. Gençlerin depresyonu genellikle çok tipik seyretmez; öfke patlamaları ve sinirlilik tabloya eşlik edebilir, depresyonu maskeleyebilir. Hastalık olarak depresyon ile genç olmak arasında hiçbir alaka yoktur ama gençlerin daha hüzünlü, sıkıntılı insanlar olmaları sanki böyle bir bağlantı varmış gibi bir görüntü ortaya çıkarır.
MASKELİ DEPRESYON
Gençlik çağı depresyonu ve yetişkinlerin yaşadıkları depresyon arasında ne gibi farklılıklar var? Çocuklarda ve ergenlerde sık görüldüğü söylenen “maskeli depresyon” dediğimiz kavramı açar mısınız? Belirtiler nasıl açığa çıkar? Ebeveynler hangi noktaları gözden kaçırmamalılar?
Gençlik depresyonu hem diğer depresyona benzer hem de ondan çok farklıdır. Kederli ve mutsuz olma, kendisine olan saygı ve güvende azalma, eskiden zevk aldığı şeylerden zevk alamama, keyifsizlik, uyku ve iştah sorunları tüm depresyonlarda ortaktır ama genç insanda bunları saptayabilmek çok zordur. Çünkü depresyonda olmasına rağmen bir maskeyle örtülü olduğundan genç insanın ruh hali gözden kaçabilir. Her şeyden önce depresyonda bile olsa genç insan yetişkinlere göre daha enerjik görülebilir, iletişim kurmakta zorluklar yaşanması nedeniyle depresif hali anlaşılmayabilir, içine kapanması kapris sanılabilir; dahası derslere, işine ve hobilere ilgisinin azalması, öfkeli ve gergin oluşu ahlaki problemmiş gibi algılanabilir. Ebeveyn ve öğretmenler, gençlerdeki keskin huy değişimlerine, arkadaş ilişkilerindeki ve derslerdeki sorunların artmasına, içe kapanmalara dikkat etmeli, öfke ve gerginlik hallerinde bunun bir depresyon maskesi olabileceğini mutlaka hesaba katmalıdırlar.
İletişim çağı olarak adlandırdığımız bu dönem her nasılsa insani ilişkilerin arasına set çekti… Hayatın dijitale kayması gençleri nasıl etkiliyor? Aileyle olan bağları ve iletişimlerine nasıl yansıyor?
Üzerine kocaman bir kitap yazılabilecek bir soru bu. “İnternet ve Psikolojimiz” kitabımın önemli bir bölümü, yaşadığımız zamanlarda gençlerin yetişkinlerden farklılıklarını anlatmaya çalışıyor. Gençler bir yanıyla bu yeni dünyanın ev sahipleri, biz yetişkinler ise konuklarıyız. Onlar içine doğdukları teknomedyatik dünyayı, sanallığı hiç garipsemeden yaşıyorlar. Biz ise hem dünyayı anlamıyoruz hem de gençlere kızmaktan başka bir şey yapmıyoruz. Tamam, bunlar iyi yanlar ama gençler aynı zamanda günümüzün sorunlarını da en şiddetli biçimde yaşıyorlar. Bizden o kadar çok farklılaşıyorlar ki, uzmanlar onlara “app kuşağı”, “internet nesli” gibi adlar veriyorlar. Hayatı ellerindeki akıllı cihazlardan anlayabileceklerini sanıyorlar. Her şeyi cep telefonundaki uygulamadan bekleyen, hazır lopçu olmaya yatkınlar, sosyal medya uzun süreli ve derin düşünmelerini engelliyor. Akıllı cihazlara o kadar çok zaman ayırıyorlar ki, gerçek sosyal ilişkiyi ve iletişim kurallarını bilmiyorlar. Bu yüzden de ürkek ve çekingenler. Sanılanın aksine daha çok ailelerine yapışıyor, onlarsız bir şey yapamıyorlar. Ebeveyn de yeni dünyadan korkusu nedeniyle gençler üzerindeki denetimlerini artırmak istiyorlar, adeta helikopter gibi hep gencin etrafında dolanıyorlar. Özellikle genç erkekler okul ve hayat başarısı için uğraşmaktan, ideallerden vazgeçiyorlar. Çalışmanın lüzumunu anlamakta zorlanıyorlar. Sosyal hayatları mutluluk üretemediğinden alkole ve madde bağımlılığına daha yatkın hale geliyorlar, internet oyunlarına bağımlı oluyorlar.
Ruh sağlığı uzmanları gençlik depresyonunda ve maskeli depresyonda nasıl bir tedavi uyguluyorlar?
Gençlik depresyonlarının belirtilerindeki farklılıklar, maalesef tedavi cevabında da kendisini gösteriyor. Antidepresan ilaç tedavisiyle yetişkinlerde sağladığımız başarıyı elde edemiyoruz. Tedavide daha çok psikoterapi ağırlıklı olarak yol alıyoruz. Genç depresif kişi ile görüşerek, onu anlamaya çalışarak, depresyonuna neden olduğunu düşündüğümüz sorunları birlikte ortaya koymaya ve çözmeye gayret ederek ilerliyoruz.
“GENÇLERE KARŞI ANLAYIŞLI VE SEVGİ DOLU OLMALIYIZ”
Aile kadar eğitimcilere de gençleri anlamak adına ne gibi görevler düşüyor?
Gençliğin insanlığın karşılaştığı yepyeni bir dönem olduğunu kavrayamazsak hiçbir soruna çözüm bulamayız bu bir. Bunu kavramışsak sıra gençleri anlamaya gelir. Gençlere hem bir yetişkin gibi davranmayı, saygı göstermeyi, onlardan dinlemeyi öğrenmeliyiz; hem de onların ne de olsa acemi ve sıkıntılı kimseler olduklarını bilip alabildiğince anlayışlı olmalıyız. Biz yetişkinler gençlere iyi davranıp sağlıklı örnekler olabilirsek, zaten mesele önemli ölçüde çözüme kavuşmuş demektir.
Aileler ve eğitimciler, genç insanın çevresindeki yetişkinler, biz hepimiz onlara karşı ne kadar anlayışlı ve sevgi dolu olursak ve gelişimleri için hoşgörülü bir ortam hazırlarsak, en büyük iyiliği yapmış oluruz. Çünkü böylece gençler yüksek enerjilerini bizimle kavga için değil, bizi örnek alarak daha verimli alanlarda kullanabilmek için fırsat bulacaklardır.
Gençler, bir kimlik sahibi olmak isteyen insanlardır ve bunun için öncelikle felsefi ve ahlaki olarak yetiştikleri, yaşadıkları dünyayı eleştirecekler, var olanı beğenmeyeceklerdir. Onlar, bizi eleştirirken kendi arayışlarının gereğini yerine getiriyorlar. Bunda alınacak bir durum yok. İşin ilginç yanı, gençler bizi ne kadar eleştirirlerse eleştirsinler, son tahlilde nasıl bir yolda yürüyeceklerine karar vermek için bizi örnek alacaklardır. Gençlerimizin verimli bir hayat sürmelerini sağlamak için ya onlara güzel örnekler olmalı, bunu yapamıyorsak açık yüreklilikle itiraf etmeli, örnek alabilecekleri güzel insanları göstermeliyiz.
Bu dünyada misafiriz, yetişkinler ve yaşlılar yolculuğun sonuna doğru ilerliyorlar. Elbette hepimiz ölecek yaştayız ama gençlerin önlerinde daha uzun yıllar olduğu da gerçek. Bizim bırakıp gideceğimiz hanelerin, yeryüzünün müstakbel ev sahipleri onlar… Gençler, bizim insan kardeşlerimiz, onlara diyecek hiçbir kötü sözümüz olamaz çünkü onlar, genetik, sosyal ve kültürel olarak tamamen bizim imalatımız. Onlara bakarak ne ektiğimizi görüyoruz.
Bir de hiç unutmayalım, Allah vergisi olarak, gençler daha güçlü, kuvvetli, daha zinde ve zekiler… O yüzden hepimiz genç olmak, genç kalmak için çırpınıp duruyoruz. Gençlerin tek eksiği tecrübe… Onu da deneye yanıla ve en çok da bizden öğrendiklerini tatbik ederek kazanacaklar. Çok değil kısa bir süre sonra onlar da yetişkin olacak, kendilerinden sonra gençlik dönemine girenlerden sızlanmaya başlayacaklar… Gençlerimize ne kadar güvenir, onların tecrübe kazanmaları için müsamaha gösterirsek, kendimizin ve onların enerjisini didişme yerine daha hayırlı işler için sağlamalarına yardımda bulunmuş olacağız. Gençlerimizle didiştiğimizde elimize bir şey geçmiyor üstelik onları bizden uzaklaştırmış, tecrübesizliğin, acemiliğin kollarına bırakmış oluyoruz.
“DEPRESYON, MADDE KULLANIMI VE İNTİHAR KISIR DÖNGÜ OLUŞTURUYOR”
Araştırmalar gençler arasında madde kullanımının arttığını gösteriyor. Depresyon, madde kullanımı ve intihar arasında nasıl bir ilişki var?
Madde kullanımında bir artıştan söz edilebilir. Özellikle son yıllarda ergenler arasında yapılan araştırmalar, bu bulguları göstermekte. Örneğin 2012 yılında ülkemizde yapılan lise öğrencilerinin katıldığı bir çalışmada yaşam boyu madde kullanım oranı yüzde 10 olarak saptanmış olup yakın zamanda yurt dışında yapılan bir çalışmada gençler arasında madde kullanım sıklığının arttığı bulunmuştur. Anne babanın çocuğa yeterli özeni gösterememesi, aile içi çatışmalar, çocukların problemlerine yeterince ilgi gösterilmemesi, çocuğun anlaşılamaması gibi ailesel faktörlerle birlikte, arkadaş çevresinin etkisi, medyada madde kullanımıyla ilgili özendirici yayınların yapılması gibi çağın getirdiği bazı olumsuz şartlar, bu bağımlılığı teşvik edebilmekte. Madde kullanımına neden olan çeşitli sebepler olabilmektedir. Bu sebepler incelendiğinde kendini olumsuz olarak değerlendirme, olumsuz duygular hissetme, agresif davranışlar sergileme gibi bazı depresif belirtileri bağımlılığın nedenleri olarak görmekteyiz.
Hem depresyon hem madde kullanımı intihar için ayrı ayrı önemli risk faktörleri olmakla birlikte ikisi beraber olduğunda intihar için güçlü tetikleyicilerdir. Depresyon bireyde içe kapanma, tükenmişlik duygusu yaşatabileceği için madde kullanımına, aynı şekilde de intihara kapı açabilir. Özetle, depresyon, madde kullanımı ve intihar birbirlerinin hem sebebi hem sonucu olan bir kısır döngü olarak düşünülebilir.
“GENÇLER, VARLIĞIMIZIN MANEVİ SERMAYESİ, NESLİMİZİN MİRASIDIR”
Bir yandan da sorularımı sorarken bile ebeveyn ve eğitimcilerden bahsediyorum. Peki gençlere kendilerini depresyondan, kötü alışkanlıklardan kısaca onlara kendilerini kötü hissettirecek her tür durumdan korunmak için neler önerirsiniz?
Evet, aslında gençlerin kendisini kötü hissetmesi, olumsuz duygular, huzursuzluk gibi depresyon semptomları kişinin kendisiyle baş başa kaldığında daha yoğun olarak hissettiği durumlar olabiliyor. Sıradan olaylarla karşılaştıklarında bile bu durumları iç dünyalarında objektif değerlendiremedikleri için kolayca ümitsizliğe düşebiliyorlar.
Bu noktada gençlerin yardım arayışından kaçınmamaları gerektiğini, bazen gözlerinde büyüyen problemlerin paylaştıkça küçülüp çözümlenebilecek parçalara dönüşebileceğini bilmelerinde fayda var. Bazen de olumsuz duygular hissedecekleri durumlar karşısında; aynı durum sevdiği bir arkadaşının ya da bir yakınının başına geldiğinde ona neler önerilebileceğini düşünmeleri, kendilerine karşı öz şefkat duygularını fark etmelerinde kolaylaştırıcı bir yöntem olacaktır.
Gençlerimizin ebeveynleri tarafından anlaşılmak gibi beklentilerinin de olduğunu bilmekte fayda var. Gençlerimiz, beklentilerinin, duygularının, birey olarak kimliklerinin anlaşılmasını bekleyen hayatımızın merkezindeki insanlardır. Onlar, bizim varlığımızın manevi sermayesi, varlığımızı geleceğe taşıyacak neslimizin mirasıdır…
Kaynak: https://yesilay.org.tr/