Gençlik ve Ümitvar Olmak
Genelde yetişkinlerin ne olacak bu gençlerin hali sızlanmalarına karşı siz hep ümitvarsınız. Sizi gençlerle ilgili bu kadar ümitvar kılan sebepler nelerdir?
Ümitvarlığım öncelikle inancım dolayısıyla. Ümitvar olmaya mecburuz zira gençlerden umutsuzluk, gelecekten umudu kesmektir ki, bunun da büyük günah olduğunu düşünürüm. Ayrıca gençleri gerçekten seviyor, onlara güveniyorum. Nedense her nesil, kendilerinin en doğruyu, en güzeli düşünüp yaşadığı kanaatinde; gençlerin haline bakıp hayıflanıyor, gelecek hakkında endişe ediyorlar. Hemen tüm zamanların yazılı kaynaklarında bununla ilgili, gençlerdeki yozlaşma hakkında benzer ifadeler var. Bu tip kaygılar modern zamanlarda daha da arttı. Çünkü gençlik tarih boyunca çok kısa bir geçiş evresi, birkaç bahar süren bir delikanlılık dönemiyken, modernlikle birlikte, on yılı aşkın bir süreyi kapsamaya başladı. Üstelik bu süre daha uzuyor. Yakın zamanlara kadar gençlik dönemini 13-23 yaşları arası olarak ele alırken bir süredir, 15-30 yaş arasındakilere genç diyoruz. Gençlik dönemi uzayınca, yetişkinler tabiatıyla çevrelerinde daha çok genç görüyor, daha çok endişeleniyorlar.
Bu dünyada misafiriz, yetişkinler ve yaşlılar yolculuğun sonuna doğru ilerliyorlar. Elbette hepimiz ölecek yaştayız ama gençlerin önlerinde daha uzun yıllar olduğu da gerçek. Bizim bırakıp gideceğimiz hanelerin, yeryüzünün müstakbel ev sahipleri onlar… Gençler, bizim insan kardeşlerimiz, onlara diyecek hiçbir kötü sözümüz olamaz çünkü genetik, sosyal ve kültürel olarak tamamen bizim imalatımız. Onlara bakıp ne ektiğimizi görüyoruz.
Bir de hiç unutmayalım, Allah vergisi, gençler daha güçlü, kuvvetli, daha zinde ve zekiler… O yüzden hepimiz genç olmak, genç kalmak için çırpınıp duruyoruz. Gençlerin tek eksiği tecrübe… Onu da deneye yanıla ve en çok da bizden öğrendiklerini tatbik ederek kazanacaklar. Çok değil kısa bir süre sonra onlar da yetişkin olacak, kendilerinden sonra gençlik dönemine girenlerden sızlanmaya başlayacaklar… Gençlerimize ne kadar güvenir, onların tecrübe kazanmaları için müsamaha gösterirsek, kendimizin ve onların enerjisini didişme yerine daha hayırlı işler için sağlamalarına yardımda bulunmuş olacağız. Gençlerimizle didiştiğimizde elimize bir şey geçmiyor üstelik; onları bizden uzaklaştırmış, tecrübesizliğin, acemiliğin kollarına bırakmış oluyoruz.
Gençlik yıllarını verimli kılmak için gençler nelere dikkat etmeli?
Sanılanın aksine gençlik, insanın en zor dönemi… Dersler, arkadaş çevresi, aile ortamı, haberler, velhasıl tüm dünya henüz bir kimliği bile olmayan, fiziki görünümü, boyu posu bile neredeyse her gün değişen genç insanın üzerine gelip duruyor. Biz onlara karşı sevgi dolu olursak ve gelişimleri için hoşgörülü bir ortam hazırlarsak, en büyük iyiliği yapmış oluruz. Çünkü gençler yüksek enerjilerini bizimle kavga için değil, bizi örnek alarak daha verimli alanlarda kullanabilmek için fırsat bulacaklardır.
Haklısınız, gençlere karşı sürekli sevgi ve hoşgörüyü en ön plana alıyorum. Verimlilik sorunuza bile bu kavramlarla cevap vermeye çalışıyorum. Çünkü inanın gençlerimizin enerjisinin büyük bir kısmı, yetişkinlerle didişme içinde geçiyor. Boş yere akan enerjiden daha büyük verimsizlik olabilir mi?
Şuna hazır olmalıyız. Gençler, bir kimlik sahibi olmak isteyen insanlardır ve bunun için öncelikle felsefi ve ahlaki olarak yetişkinleri, yaşadıkları dünyayı eleştirecekler, var olanı beğenmeyeceklerdir. Onlar, bizi eleştirirken kendi arayışlarının gereğini yerine getiriyorlar. Bunda alınacak bir durum yok. İşin ilginç yanı, gençler bizi ne kadar eleştirirlerse eleştirsinler, son tahlilde nasıl bir yolda yürüyeceklerine karar vermek için bizi örnek alacaklardır. Gençlerimizin verimli bir hayat sürmelerini sağlamak için ya onlara güzel örnekler olmalı, bunu yapamıyorsak açık yüreklilikle itiraf etmeli, örnek alabilecekleri güzel insanları göstermeliyiz.
Pardon, siz bana gençlerin nelere dikkat etmesini gerektiğini sormuştunuz değil mi?
Sizin kuşağınızdaki gençlerin hayata bakışları ile bugünün gençlerinin hayata bakışları arasında ne gibi farklar var?
Ben maalesef “12 Eylül” diye bilinen meşum zamanlarda, sağ-sol çatışması içinde gençliğini yaşamış kayıp bir kuşaktan geliyorum. Tam bir safdillik ve vatanseverlikle siyasetle ilgilenmenin bazı hoşlukları dışında gençlerimize “bizim zamanımızda…” diye başlayan güzel hiçbir cümlem yok. Şimdiki gençleri daha çok beğeniyor, onlara kızmaktan daha çok, imreniyorum. Gençlerimize daha iyi imkânlar hazırladığımız için kendimize de aferin diyorum. Demek ki yaşadığımız acı olaylardan, kardeş kavgasından çok şeyler öğrenmiş, bunu çocuklarımıza nakletmemişiz.
Fark etmişsinizdir, gençlik sorunlarını hep yetişkin sorunu olarak görmeye yatkınım. Hala bizi kardeş kavgasına teşvik eden, kışkırtan, birbirimize kırdırtan yetişkinlere, devrin zalimlerine çok öfkeliyim. Onlar bizim gençlik enerjimizi kendi çıkarları için heder etmeselerdi, ülke olarak çok daha iyi durumda olabilirdik. O yüzden gençlerin kendilerini anlamalarından daha çok yetişkinlerin gençleri anlaması çok önemli.
Ha, elbette her yerde olduğu gibi ülkemizde gençlik problemleri var. Böyle bir yanda modernlik bir yanda kültürel ve dini değerlerin arasında yönümüzü hep birlikte bulmaya çalışırken olması da kaçınılmaz. Önemli olan, bu problemleri nasıl ele aldığımız, nasıl baş etmeye çalıştığımız…
Sizce günümüz gençliğinin temel problemleri nelerdir?
Günümüz gençlerine en çok sıkıntılar, zorluklar karşısında uyuşturucuya, alkole başvurmanın yol açtığı dertler, menfaatperestlik ve kimseyi hakir görmeme konusunda uyarılarda bulunmaya çalışıyorum. Bir de artık gençlerin duygusal problemleri konusunda kafamızı kuma gömmekten vazgeçmemiz lazım. Birçoğumuzun olduğu gibi benim annem babam da 16-17 yaşlarında evlenmiş. Şimdi eğitim ve meslek edinme yaşının uzamasıyla evlilik yaşı da ister istemez 30 sonrasına sarkmaya başladı. Ama bir yandan da gençlerin en çok duygusal etkileşim ve sorun yaşadığı dönem 15-30 yaş arası… Başımızı iki elimizin eline alıp düşünmeli, çare üretmeliyiz.
Yaş ne olursa olsun hayatta daima gençlik heyecanını taşımak için ne yapmalı?
Bu sorunuz doğrudan doğruya hayat felsefesiyle ilgili. Hepimiz bize verilen ömrü, bir genç gibi, yani hep öğrenmeye, daha çok olgunlaşmaya çalışarak tamamlamak durumundayız. Hiçbir zaman “benim için artık bilgi tamamlandı, kişiliğin zirvesine ulaştım” demeden çalışıp didinmek, hem teslim olmak hem de mücadele etmek zorundayız. Böyle bir hayat felsefemiz olmadan ne gençlerin, gençliğin kıymetini bilebilir ne de genç gibi yaşayabiliriz.
Devletin yerel yönetimlerin sivil toplum örgütlerinin gençlik politikalarını yeterli görüyor musunuz? Daha fazla neler yapılabilir?
Aileden, cemiyete, toplum organizasyonlarından siyasete ve devlete gençlerle ilgilenen herkesin ikili bir formüle göre hareket etmesi elzem. Bunlardan birincisi özerklik, diğeri ise örneklik… Özerklikten kastım, gençlere güvenmek ve onların kendi sorunlarını kendilerinin görüp çözmesi için fırsat hazırlamak… Gençleri yapacakları işlerde özgür bırakmak, sadece uzaktan kollamak, yardıma, rehbere ihtiyaçları olduğunda hazır ve nazır bulunmak… Örneklik ise, emir ve komuta etmekten, mütemadiyen tavsiyelerde bulunmaktan ziyade, gençlere göre biraz daha hayatta ustalaşmış kimseler olarak onların önünde hal ve hareketlerimizle canlı bir misal teşkil edebilmek… Düşünebiliyor musunuz bir evde yetişkinlerden hiçbiri kitap okumuyor, hep televizyon karşısında vakit öldürüyor ama çocuklara, gençlere hep dersleriyle ilgilenmesi, iyi insan olması için nasihat ediliyor, disiplin programları uygulanmaya kalkılıyor. Bu, onlara kötülük etmektir aslında.
Gençliğe gereken değerin verilmesi yatırım yapılması anlamında Milli Eğitim nasıl bir rol üstlenmeli? Eğitimcilerimiz nasıl bir gayret kuşanmalı?
Eğitim, en dertli olduğumuz alan. Her bir başlık altında günlerce konuşabiliriz. Siz, çok doğru bir yerden bakıyorsunuz. Benim de şimdiye kadar yapılanlara yönelik en büyük eleştirim, böyle bir bakıştan kaynaklanıyor. Daha çok sistem sorunlarına odaklanıyoruz.
Resmi ideolojiye göre tek tipte insan yetiştiren ve ucube bir sınav sistemiyle öğrencilerimizi soru bidonuna çeviren, dinin, sanatın ve sporun insan yetişmesindeki önemini neredeyse hiçe sayan berbat bir sistemimiz var ve ondan kurtulmaya çalışıyoruz. Bakanlığımızın, yetkililerin çok gayret sarf ettiklerini biliyorum. Asla yılmamalıyız. Bu mücadele yıllar alabilir. Ama sistem kadar hatta ondan da başa almamız gereken konu, eğitimcilerimizin niteliği. Maalesef bunu çok konuşmuyoruz. Konuşmalıyız. Sabırlı, umutlu, iyi niyetli olmalı; çocuklarımıza ve gençlerimize ne yapmak istediğimizi anlatmalı, onları da tartışmanın içine katabilmeliyiz. Burası bizim ülkemiz ve sağlıklı, iyi eğitimli nesiller yetiştirmeye mecburuz.
Son olarak gençlere gençlik döneminde okuma yazmanın önemine dair neler söylemek istersiniz? Mutlaka okumalısınız dediğiniz kitaplar hangileri?
Gençlik döneminde tıpkı bedenimiz gibi beynimiz de en yüksek ritimde çalışıyor. Dünya meselelerine, teoriye, soyutlamaya çok meyilli bir zihni işleyiş ortaya çıkıyor. Çünkü gencin bir an önce kendisine toplum içinde bir rol, konum kazandıracak kimliğe, bunun için de çok araştırmaya ihtiyacı var. Gençler günümüzde teknomedyatik aygıtlar sayesinde çok daha kolay ulaşabiliyorlar. Onların sürekli sosyal medyada, internette olmalarına yönelik eleştirileri fazla acımasız buluyorum. Birçok genç, bu ortamlar sayesinde ihtiyaç duyduğu bilgiyi de elde ediyor. Ancak izin verirlerse onlara yine de kitap okumalarını ve mümkünse düşüncelerini denemeler halinde yazmaya çalışmalarını tavsiye edeceğim. Zira internet (medya) okuryazarlığıyla, klasik okuryazarlık birbirinden çok farklı… İnternet okuryazarlığını boş verelim demiyorum, onun da öneminin farkındayım ama klasik okuryazarlık, zihin gelişiminde çok daha kalıcı ve biçimlendirici bir etkiye sahip. Dahası maalesef, kimlik ve kişilik gelişimimize olumlu yönde etki edecek kitapların çoğuna internet ortamında ulaşamıyoruz. Ben ulaşsak bile yine yukarıda söylediğim gerekçeyle kitapların geleneksel yöntemle okunması, deneme çalışmalarının kalemle ya da tabloid değil büyük bilgisayarla yapılması gerektiğini düşünüyorum.
Gençler, en çok arkadaş çevresinden etkileniyor, onların okuduklarını, önerdiklerini okuyorlar ama kelime dağarcıklarının artması, dil (ve tabii bu arada zihin) gelişimlerine katkıda bulunması, psikolojik bakışlarının yetkinleşmesi için ben yine de batının ve kültürümüzün dev romancı ve hikâyecilerinden okumalar yapmalarını önereceğim. Bunlar, Dostoyevski ve Herman Hesse; Ahmet Hamdi Tanpınar ve Mustafa Kutlu’dur. Gençlerimize ayrıca, hepimiz için tartışmasız en örnek şahsiyet olan peygamberimizin hayatını güvenilir bir kaynaktan okumalarını, iyice öğrenmelerini salık vereceğim. Benim en beğendiğim siyer kitabı Martin Lings’in “Hz. Muhammed’in Hayatı”dır.