Güven, makarna değildir!
Bekir Ağırdır, KONDA”nın genel müdürü. Seçim sürecinde en yakın tahminleri yapan kişi. Gazetemizin Pazar Eki”nde çok mühim tespitlerin yer aldığı bir röportaj verdi. Neden toplumun tercihini son seçimde Ak Parti”den yana kullandığı konusundaki tespitleri özetle şöyle:
1-“Toplum sadece dindar olduğu için Ak Parti”ye oy vermiyor. Seçmen için öncelik hanesinin dirliği ve düzenliğidir. Bunun dört unsuru var; geçim, eğitim, sağlık ve güvenlik.”
2- “Hiçbir toplum yolsuzluğu hoş görmez. Demek ki ondan daha güçlü (dini kimlik gibi-E.G) başka belirleyiciler var. Seçimde bu nedenle yolsuzluk ikinci planda kaldı.”
3- “Ak Parti”ye oy vermek istemeyen seçmenin gideceği alternatif bir parti yok. CHP”nin en büyük sorunu toplumun geri kalanıyla güven ilişkisi kuramaması.”
Bekir Ağırdır, zarif bir insan. Sıraladığı bu gerekçeler, ilk bakışta makul görünse de dikkatle değerlendirildiğinde oldukça yoruma açık. Ak Parti seçmenine “makarnayla nefsi, dindarlıkla zihni körleştirilmiş kitle” gözüyle bakanlar dahi bu gerekçelerden kendilerine haklılık payı çıkarabilirler.
Seçmenin, üstelik Ak Parti”ye oy vermek istemeyenlerinin bile CHP ile güven ilişkisi kuramadığını saptayabilen yani psikolojik hassasiyetleri gözleyebilen birisi, neden analizinde Ak Parti”nin kurduğu güven ilişkisinden yola çıkmaz! Hayıflanıyoruz. Ak Parti”ye oy veren seçmenin tavrındaki “güven”i kavrayamazsak, vicdanımızı insanımıza yapılan hakaretlerin kemirmesine terk etmiş oluruz.
Her insan, temel ihtiyaçları karşılansın, açlık ve susuzlukla yüz yüze kalmasın ister. Varlığı ve nesli için bir güven hissi yaşamayı, korunma, barınma, düzen, istikrar ve emniyet ihtiyaçlarının karşılanmasını arzular. İnsan olmamız hasebiyle hepimiz ait olma, sevgi, saygı ve kendini gerçekleştirme ihtiyaçlarımızın peşine düşeriz. Bir kimlik sahibi olmak, sevilmek, saygı duyulmak, manevi sorularına cevap aramak, ekmek ve su kadar elzemleşir.
Sosyoekonomik durumumuz, kişiliklerimiz, inançlarımız ve görüşlerimiz farklı olsa da hepimiz aynı hamurdanız. Bazılarına göre ülkemiz “makarna piş ağzıma düş derim, ibadetleri de cenneti garantileyecek kadar yaptım mı gerisi beni ilgilendirmez” diyenlerin diyarı. Ama hemen tüm zamanı insanları dinlemekle geçen birisi olarak ben henüz, böyle birini tanımış değilim. İnsan, dinamik bir varlık; güven ihtiyacı karşılanır karşılanmaz, oracıkta yan gelip yatmıyor, kimliğinin ve manevi ihtiyaçlarının peşine düşüyor. Bu insan denen varlığın sadece solcusu, eğitimlisi, dine mesafelisi değil, sağcısı, eğitimsizi, dindarı da özgürlüğüne düşkün oluyor. Kişiliğinde ağır bir hasar yoksa adaletsizliklere, haksızlıklara isyan edebiliyor.
Güven ilişkisi de öyle durduk yerde kurulmuyor. İnsan ilişkisine güven, hile ve desiseyle gelip bir anda çöreklenmiyor. Güven, kandırarak, oyuna getirerek, parayla pulla değil çalışıp didinerek inşa oluyor. Güven süreci karşılıklı; güvenen ve güvenilen rolleri aynı anda gelişiyor. Ben ona güveniyorsam, çoğunlukla o da bana güven duyuyor.
Siyasi tercihleri psikolojik terminolojiyle izaha kalkmak abes ama “güven”in psikolojiyi aşan bir boyutu var. Güvenin önemiyle ilgili bugüne kadar duyduğum, en net ve kestirme tanımı Stephen Covey yaptı, kitabının adını da bu şekilde koydu: “Her Şeyi Değiştiren Tek Şey, Güven” (Varlık Yayınları)… Covey, günümüzün en az anlaşılan, en çok gözardı edilen ve en küçümsenen imkânının güven olduğunu özellikle vurguluyor. Güven ilişkisi bir kez kurulduğunda öyle kolayca bozuluvermiyor ama yıkılabiliyor. Güvendiğimiz dağlara kar yağabiliyor.
Erdoğan ve Ak Parti, onların ihtiyaçlarına kulak kesilerek, varlıklarına sevgi ve saygı duyarak, halkın en az yarısında her icraat döneminde giderek artan biçimde bir güven ilişkisi inşa etmeyi başardı. Bu ilişki, makarnayla sağlanmadığı gibi kumpaslarla da bir anda bozulamazdı. İnsanlar, güvendikleri, karşılıklı sevgi ve saygı içinde yaşadıkları kişi ve grupları saldırılar karşısında koruma eğilimine girerler. 30 Mart seçimlerinde olan tam da budur. Ha yolsuzluklara gelince… İnanın, ben bugüne kadar, “çalsın ama bize de pay versin” veya “çalıyor ama çalışıyor” ya da “çalıyor ama bizden” diyen bir Allah kuluna da rastlamadım. İnsan psikolojisiyle ilgili bilgim ve tecrübelerim bunları inanarak söyleyebilecek tıynette olanların asla %1″i geçmeyeceğini gösteriyor. Toplumsal vicdan, inceden sürmeye her şeyi kaydediyor. Sevdiklerine, güvendiklerine kumpas kuranlarla hesabını görürken, insanımız yolsuzluk iddialarını da titizce değerlendiriyor. Emin olun ne gerekiyorsa, onu da yapacaktır. O beğenmediğiniz insanların yolsuzluk nedeniyle tarihin çöplüğüne attığı partileri saymaya başlayayım mı?
Kaynak: Yeni Şafak