İlk Haşhaşiler
Ülkemize büyük geçmiş olsun. Çok şükür, millet düşmanı fitnenin beli kırıldı, darbeci teröristler püskürtüldü. Şimdi hepimize barış ve demokrasinin temini, kardeşliğin sağlam bir biçimde tesisi için görevler düşüyor. Halkına ateş açacak kadar gözü dönmüş, hastalıklı bir yapının nasıl bünyemizi baştan aşağı sarıp, en mahrem yerlere kadar hulul etmeyi başarabilmiş olduğu üzerine düşünmek de görevlerimizin arasında. Siyaset bilimi ve sosyoloji çok üzerinde durmuyor ama “gizli topluluklar”ın yapısı ve işleyişi, bizim burada liselerde ders olarak okutulacak kadar mühim. Bu konuya çok ama çok kafa yormalı, iğne ucu kadar karanlık nokta bırakmamalıyız.
Fitne fesat; öncelikle, toplumun içine zaten önceden nüfuz etmiş ve toplumun her dokusundan haber getiren ve ihanet emirlerini her alanda uygulayan gizli topluluklarda mayalanıyor, hazır askerlerini oralardan buluyor. 28 Şubat’ı hangi mahfillerde tezgâhlandığını bildiğimiz halde gerekli dersleri çıkaramadık yine benzeri bir tuzağa düştük. Haşhaşiliğin psikolojisi üzerine çok düşünmemiz, bir daha asla çocuklarımızı sadece dindar görünümlerine bakarak, ne idüğü belirsiz toplulukların ellerine teslim etmememiz gerekiyor. Uyanık ve farkında olmayı başarmamız, zihnimizi tehlike hakkında bilgiler ve uyarılarla donatmamız lazım. Elimden geldiğince bu netameli topluluklar hakkında uyarılarda bulunmaya çalışıyorum, çalışacağım. Ama başta konuyla ilgili uzman hocalarımız olmak üzere, hep birlikte gizli topluluklar hakkındaki bilgileri, bilgilenmemizi artırmak için uğraşmamız gerekli.
15 Temmuz darbeci terörünü, aklı başından gitmiş, millet düşmanı güruhun cinnetini gördükten sonra meslektaşım, kardeşim Dr. Murat Beyazyüz’ün, bu tür deliliğin tarihte en eski örneği olan Pisagorculuktan (Pythagorasçılar) yola çıkarak, daha 2009’da bu tür yapılar hakkında uyarılarla dolu yazısı aklıma geldi. Almıla dergisinde yayınlanmış olan bu yazıda öyle dikkat çekici bilgiler var ki…
“2500 yıl önce Eski Yunan’da karşımıza çıkan Pythagorasçıları incelerken, asıl amacımız onların felsefi görüşleri değil. Bu grup örneğinde, grup oluşumlarında görünüş olarak sürekli değişen ama öz olarak değişmeyen ve tarih boyunca tekrar tekrar karşımıza çıkan bazı grup süreçlerine göndermelerde bulunmak…” diyor Beyazyüz. 2500 yıl öncesine bakıyorum ama derdim, aynı yapıyı şimdi neredeyse değişmeden sürdüren gruplar demek bu…
Pers işgaliyle birlikte Milet Okulu ortadan kalktıktan sonra felsefenin yeni hayat sahası, o zamanlar Büyük Yunanistan denilen Güney İtalya civarı. Pythagorasçılık, Milet Okulu’ndan hemen sonra ortaya çıkan ilk mühim düşünce hareketi. Bu hareket, felsefe tarihinden daha çok inanç tarihini ilgilendiren özelliklerle dolu…
Pythagoras’ın matematik zekâsı ve bilgisi tartışılmaz ama onun bir de onun az bilinen bir yanı var. Pythagoras, İÖ 530’da, Kroton şehrinde kendi adıyla anılan bir tarikat veya cemaatin kurucusu. Antik Yunan filozoflarının büyük çoğunluğu gibi aristokrasi yanlısı, ama o, aristokrasiyi savunmakla kalmıyor, kendi inananlarıyla yeni aristokrasiyi de oluşturmak istiyor. Birçok yeri dolaşıp çeşitli gizleri, dinleri ve ilimleri öğrendikten sonra memleketi Samos’a geri döndüğünde, yönetici Polykrates ile anlaşmazlığa düşüyor, İtalya’daki Kroton kentine göç edip cemaatini kuruyor. Bu sıradan bir cemaat değil, iktidar olmayı ana hedef olarak belirlemiş bir siyasi topluluk aynı zamanda. O sıralarda Eski Yunan’da böyle birçok cemaat var ama onların iktidar hedefleri bulunmuyor.
Pythagoras, henüz yaşarken talebeleri tarafından efsaneleştiriliyor, buna ses çıkarmayıp tam tersine “ruh göçü” teorisiyle kapı aralıyor. Talebeleri, Pythagoras’ın Apollon olduğuna inanıyor. Heredot’un söylediğine göre ise kendisine Kronos diye tapılmaktaymış. Çok geçmeden ortalıkta Pythagoras’ın kalçasının altından olduğu, Nessos ırmağının Pythagoras’ı selamladığı gibi söylentiler dolaşmaya başlıyor.
Sayıların mükemmelliğine ve maddelerin ilkesi olabilecek kadar rasyonel gerçeklikler olduğuna inanan Pythagorasçıların bu inançlarını sarsan önemli bir darbe kendi içlerinden geliyor. Hippasos, irrasyonel sayıları keşfini dostları ile paylaştığında hiç beklemediği bir tepkiyle karşılaşıyor. Öğretiyi temelden sarsan bu keşfin bedelini canıyla ödüyor. Bu tür gruplarda, inancı sarsmaya yönelik girişimlere karşı asla tahammül ve hoşgörü gösterilmiyor.
Pythagorasçılıkta, ateşi bıçakla karıştırma, terazinin üstüne basma, tekir balığından ve bakladan uzak durma ve et yememe gibi tuhaf yasaklar ve kurallar var. Grup üyelerini diğerlerinden ayırmak ve farklı kılmak için gerekli bu tür şeyler. Zaten cemaatin üyeleri talep ediyor bunu; aidiyet ve mensubiyetleri belli olsun istiyorlar. Saç, sakal, bıyık şekli, kıyafet tercihi, herhangi bir davranış kalıbı ve simgeler de bu amaçla kullanılıyor… Devam edelim değil mi?
Kaynak: Yeni Şafak