İnsanın mükerremliği

İnsanın mükerremliği

Dergimizin 1 Ocak 2020 tarihli ilk sayısındaki yazım, “Modernlik insanı merkeze mi alıyor yoksa insana karşı mı?” başlığı taşıyordu. (Yazıya şuradan ulaşabilirsiniz: http://www.erolgoka.net/modernlik-insani-merkeze-mi-aliyor-yoksa-insana-karsi-mi/) Bu yazıda epey bir süredir fark ettiğim tezimi biraz daha ayrıntılı açmaya gayret ettim. Tezim şuydu: Modernlik, ‘Avrupa-merkezli’ olmasının yanı sıra ‘insan-merkezli’ olarak da nitelene geldi.  Gerek insan aklı ve emeği odaklı bakış açısı gerek insan hakları, özgürlükler ve demokrasi söylemleri, bilim ve teknolojinin insan hayatını kolaylaştırıcı, sağlığını ve ömrünü artırıcı etkileri nedeniyle böyle deniyor, modernliğin insan-merkezli olması, akademide ve entelektüel çevrelerde bir aksiyom muamelesi görüyordu. Son 20-30 yılda olup bitenlere bakarak, kendi adıma artık modernliğin, önceden sanıldığı gibi ‘insan-merkezli’ bir uygarlık olduğunu düşünmüyorum. Tam tersine insan-merkezlilik görüntüsünün sadece belli bir evreye özgü olduğu son tahlilde modernliğin insan karşıtı bir nitelik taşıdığı kanaatindeyim. Teknomedyatik dünya, özellikle bilişim ve yapay zeka teknolojilerinde ortaya çıkan görünümler, her geçen gün biraz daha bu tezi doğruluyor. Giderek insan diğer canlılarla ve robotlarla, hayat bilgisayar oyunlarıyla özdeş görülüyor…

İşte böyle bir dünyaya itiraz eden muhaliflerin, hele de Müslümanların bayraklaştırılması gereken kavram “İnsanın mükerremliği” olmalıdır. İnsanın mükerremliği ve indirgenemez ontolojisi, yaşanılan dünyaya manevi bir itirazın temelini oluşturmalı, insan haysiyet ve şerefini ortadan kaldırmaya çalışan girişimlere şiddetle itiraz edilmeli, onlara karşı direnilmelidir. Çok sık biçimde karşımıza çıkan insan şeref ve haysiyetini dinamitleme çabalarına rağmen insanın mükerremliğinde ısrar edilmelidir.

Kant, bizimdir

Kanaatimce insanı savunmaya, daha doğrusu insanı neden savunmak zorunda olduğumuz bir batılıya anlatmaya büyük Alman filozofu İmmanuel Kant’ın bıraktığı yerden başlamalıyız. Zira Kant hem tıpkı bizim gibi modernliğin insana yakışır bir uygarlık olmasını istiyor hem de ahlak, maneviyat ve ölçülülükten vazgeçilmemesini savunuyordu.   

Üstümüzdeki yıldızlı gök” ile temsil edilen tabiatın düzeninin Kant’a göre iç dünyamızdaki karşılığı “ahlak yasası”ydı. Newton’un çekim yasasını “en yüksek tabiat yasası” olarak gören Kant, bütün ahlaki buyrukların da tek bir yüksek buyrukta toplanabileceğini düşünüyordu: “Öyle davran ki, davranışın temelindeki ilke, tüm insanlar için geçerli olan evrensel ilke veya yasa olsun.” Bu genel yasayla, hayattaki tüm eylemlerin ahlaka uygun olup olmadıklarını ölçmek mümkündü.

Kant, ahlak yasasını, tabiat yasalarıyla kıyaslıyordu ama onun duyularla, nedensellik ölçütleriyle kavranamayacağını biliyordu. Çünkü insan özgür ve iradi bir varlıktı. İhtiyaçları, istekleri elbette dışarıdan, tabiatın yasaları tarafından yönetiliyordu ama iradesi özerkti, kendi kendini yönetmeye muktedirdi. İnsan, özgürdü; yasaya uyup uymamak ona bağlıydı. Ahlak yasası, “en yüksek iyi”yi gerçekleştirmemiz için bizi sürekli kendisine uymaya çağırırken tabiattan gelen yanlarımız da bizi hep isyana doğru sevk ediyordu. İçimizdeki dürtüler, istek ve ihtiyaçlarımız tatmin olmak ve insan da bu yolla mutlu olmak ister. Ama içimizdeki ahlaki buyruk, kendimiz için istediklerimizi başkaları için de istememizi, mutluluğu erdemden ayırmamamızı emreder. İnsana en yüksek mutluluğu sağlayacak olan gerçek hedef, sürekli ahlak dairesi içinde kalmaya çalışmaktır.

İnsan, özgür olduğunun farkındadır ama bu bilgi ona duyularından değil, tıpkı ahlak yasası gibi içeriden, doğadaki nedenselliği aşan bambaşka bir yerden gelir. Özgürlük ve ahlak, birbirleriyle kopmaz şekilde bağlı olup birbirlerini temellendirirler. Özgürlük, bir gelişigüzellik demek değil, yasaya uymaktır. Özgür olduğumuzu, içimizdeki ahlak yasası dolayısıyla biliriz. Aynı şekilde özgür olmasaydık, içimizdeki ahlak yasasının da hiçbir anlamı olmazdı.
Bu görüşlerin sahibi Kant için, iradesi ve özgürlüğü, insanı bambaşka bir varlık kılıyor, onu sonsuzluğa ve Yaratıcıya bağlıyordu. Özgür ve irade sahibi her insan, insanlığın ve kutsalın taşıyıcısı olduğundan haysiyetli ve saygıdeğerdi. Her insan, şüphesiz her davranışıyla değil ama insan olması hasebiyle haysiyetine saygıyı hak ediyordu.

İnsan haysiyeti

Kant, ahlaki davranışlarımızın din sayesinde mükemmellik kazandığını ve ahlaki yükümlülüklerin önemli bir destekçi bulduğunu, dinin amacının da insanlardaki ahlakı geliştirmek olduğunu söyler. Ama ona göre, ahlak, en nihayetinde pratik akıldan kaynaklanır ve din olmadan da mümkündür. Bu görüşü, bir Müslüman’ın bütünüyle sindirmesi mümkün değil. Ama Kant’ın özetini sunmaya çalıştığımız ahlak anlayışının Müslüman kültürü boyayan inançlardan kaynaklanan ilkelerle benzerliğinden bahsetmekte bir mani olmasa gerek. Mesela onun evrensel ahlaki yasası, doğrudan doğruya “sana yapılmasını istemediğin bir şeyi başkasına yapma” hadisini akla getirmiyor mu? Yine aynı şekilde, Kant’ın ahlak anlayışının meydan okumasıyla karşılaşan her Müslüman’ın zihninde “Her doğan çocuk fıtrat üzere doğar”, “Allah’ın ahlâkı ile ahlâklanınız”, “İslam güzel ahlaktır” hadislerinin parıldayıp duracağını söylemek, kehanet olmaz. Kant’ın ahlak felsefesiyle Müslümanların bakışlarının kesiştiği ana noktalardan birisi ise onun “İnsan haysiyeti” kavramı…

Müslümanlara göre, insan haysiyeti, insanın mükerremliğiyle alakalı, insanın mükerremliği ise Kur’an’ın beyanıyla sabit: “And olsun ki Biz, insanları mükerrem/haysiyetli kıldık. Onları, karada ve denizde taşıdık, kendilerine güzel rızıklar verdik; onları, yarattıklarımızın pek çoğundan üstün kıldık” (İsra, 17/70). Mükerrem olmak demek, Allah’ın halifesi olarak yeryüzünü yönetmek (Bakara, 2/30); arzda, arzı imar etmek için var olmak (Hud, 11/61) demektir. Allah’ın eliyle (Sad, 38/75) ve bütün esma-i ilahîyesinin kâmil tecellisi olarak yarattığı varlık demektir. Göklerin ve yerin çekemediği ağır yükü sırtlanmak; ilahî emaneti yüklenmek demektir (Ahzab, 33/72). Göklerde ve yerde bulunan her şeyin ilahî bir rahmet olarak insana verilmesi, her şeyin onun emrine müsahhar kılınması demektir (Casiye, 45/13). Ahsen-i takvim sırrına ermek demektir (Tin, 95/4). Allah’ın topraktan yaratıp kendi ruhundan nefh ederek (Hicr, 15/29; Secde, 32/9) onurlandırdığı varlık olmak demektir.

Prof. Dr. H. Kamil Yılmaz Hocaya göre, sonuç olarak “Mükerrem olmak demek, toplumda ırk, din, dil ve cinsiyet ayrımı gözetmeden bütün insanlarla iyi geçinmektir. Herkese karşı güzel söz ve hüsnümuaşeret içinde bulunmaktır. Sevgi ve kardeşlik duygularıyla insanlarla kaynaşmak, düşmanlıkları sona erdirmektir. Allah’ın kıymet verdiği insanı küçük, değersiz ve onursuz görmemektir.” Bütün bunlara eyvallah lakin şu ilave de şart: İnsan emaneti üstelenen, yeryüzünün halifesi varlık olmak için tüm canlıları ve tabiatı da tıpkı insan kardeşleri gibi ve hatta onlardan daha fazla koruyup kollamak zorunda.  Hatta daha fazla, zira tüm insanlar aynı hamurdandır ve aynı misyonla donatılmışlardır. Bu nedenle insan haysiyetini tanımak, insanların bu misyonuna saygı duymak yeterli olabilir ama diğer canlılardan, hayvanlardan ve tabiattaki dengeden bizatihi biz sorumluyuz.

Kant’ın “insan haysiyeti” kavramı, sonradan hukuk felsefesine de çok büyük etkide bulundu, modern zamanlarda birçok ülke anayasasının esasını teşkil etti. Hali hazırda ülkeler bu anayasalarla yönetiliyor; görünüşte bu bakış mer’i, güya onlara bakılarak karar veriliyor. Ama hep anlatmaya çalıştığımız gibi “insan-sonrası” diye anılan dönemle birlikte bu yolun sonuna gelindi. Şu anda “de facto” olarak insan-karşıtı bir gerçeklik söz konusu korkarım bu durum yakın bir gelecekte “de jüri” hale dönüşecek. Bunları fark etmek, modernlik sürecinin görünüşte aksini söylemekle birlikte doğal ve kaçınılmaz sonucunun insanın yıkımına yol açacağı konusunda uyarıcı olmak, bu gerçeği gizleyebilmek için her zaman yaptıkları gibi yine “sevgi”nin arkasına gizlenecekleri, “doğa sevgisi”, “hayvan sevgisi”, hatta “cansız varlıkların hakları” vs. gibi emaneti gerçekten üstlenen insanın zaten alasına sahip olduğu hasletleri suiistimal edebilecekleri tuzağına dikkat etmek zorundayız. 

İnsanın mükerremliğini savunurken mutlaka eşlik etmesi gereken başka ilkelerimiz de olmalı. Sıralamaya çalışalım:

  1. İnsanın mükerremliğinin ve indirgenemez ontolojisinin bir veçhesi de tabiata ve âleme de aynı nazarla bakabilmektir. “Her âdem, bir âlemdir”, her insan kâinatın küçültülmüş bir suretidir. Yani “insan küçük âlem, âlem büyük insan” bakışını muhafaza edebilmek lazım gelir. Bunun için bilimin ve tekniğin faydalarını bilmek ama aynı zamanda teknolojinin ontolojiyi tahribatına karşı durmak gerekir. Giderek ontolojiye karşı işleyişi artan teknolojiye sur demesini bilecek bir “kalbi akıl” başta akademi ve siyaset olmak üzere her yerde devreye girmelidir.
  2. Bilimsel olmadığı gerekçesiyle değerden düşürülmüş olan “kalp”, “kalple akletmek” gibi geleneksel dünyanın ana kavramlarını yeniden canlandırmak şarttır. Yine sadece akademik bir alana, etik’e indirgenmeye çalışılan, toplumların oluşumunda ve işleyişindeki önemi reddedilen, geleneksel insan ilişkilerinin temelini oluşturan ahlak ve erdemlerin; iyiliğin, merhametin ve umudun tarihsel değil, evrensel-ontolojik hakikatler olduğunu düstur edinmeli, her yerde ahlakın insanın bir keşfi değil temeli olduğu hatta ontolojiyi öncelediği ya da atbaşı gittiği anlatılmalıdır.
  3. İnsanın en nihayetinde “aşkın” (transcendental) ve “inanan varlık” (homo religiosus) olduğunda ısrar edilmeli, ama aynı zamanda bilim-din, inanç-akıl zıtlaştırılmasına karşı durulmalıdır. Bilim, akıl yoluyla hakikatin ortaya konmasının en sağlam yöntemidir ama inanç da hakikatin bir parçasıdır.
  4. Dinin insan için olduğu, her beşerin ahlak ve erdemler sayesinde insanlaşabileceği idrak edilmeli; tüm beşere olabildiğince bu bilinç ve hoşgörüyle yaklaşılmalı, şüphesiz insanlığın ve erdemlerin çanına ot takıyanlar, insan düşmanları ayrı tutularak tüm insanlara kardeşimiz gözüyle bakılmalıdır.

Kaynak: Muhit, Ekim 2024

Son Videolar

Yükleniyor...

Galeri

Ekran-Resmi-2022-07-06-ÖS-12.47.15 Ekran-Resmi-2022-07-06-ÖS-12.46.20 Ekran-Resmi-2022-07-06-ÖS-12.46.35 Ekran-Resmi-2022-07-06-ÖS-12.46.58 Ekran-Resmi-2022-07-06-ÖS-12.47.34 Ekran-Resmi-2022-07-06-ÖS-12.45.41