İnsanla oynayan oyun: Pokemon GO
Klinik psikolog Gökhan Ergür kardeşim, çok çarpıcı tespitlerlePokemon GO çılgınlığını analiz etti (www.kulturgundemi.com). Pokemon için yollara düşenlerin çoğunun, 25 yaşın üzerindeki kimseler olduğundan yola çıkıyor. Onların çocukluklarında zararlı etkilerinden dolayı yasaklanan Pokemon’larla oynayamayan, arzuları içlerinde kalmışlar olduklarından bahsediyor. “O dönemin çocukları Pokemon’a karşı bu özlem, birikmiş anılar ve ani kaybın oluşturduğu duygusal birikimle bugüne geldiler.” diyor. Pokemon oyununa sardıran daha genç kuşakların ilgisini açıklamak için de Jung’un kolektif biliçdışındaki “kahraman arketipi”ne başvuruyor: “Pokemon GO, hepimizin bilinçaltında var olan kahraman –aşama- arketipini yani insanın kendini bir macera içerisinde geliştirip tanıyarak buradan hareketle de Yaratıcısına kavuşma arzusunu harekete geçirdi ve büyük bir başarı yakaladı. Eğer dünya bu mânâ boşluğunda sürüklenmeye devam eder ve insan ipleri kesilmiş kuklalar gibi ruhsuzca yerde uzanırsa birileri gelip sonsuza kadar direksiyona geçer ve idareyi eline alır.” Fevkalade…
Bu tespitlere şapka çıkarıyorum ama ben yine de klasik bireysel psikoloji teorileriyle bu tablonun asla tüketici bir biçimde açıklanamayacağı kanaatindeyim. Teknomedyatik dünyanın hayal ve rüya-gerçek hayat ve oyun arasındaki geçişliği çok kolaylaştırması olgusu ve internetin psikolojimizde oluşturduğu çocuklaştırıcı etki üzerinde durulmadan bu tür durumları anlama şansımız yok.
Bakın daha önce de “Facebook” üzerinden oynanan “Farmville” isimli bir oyun modası vardı. Oyun, basitçe söylemek gerekirse, sanal bir çiftçilik oyunu. Size belli bir sanal tarla veriliyor, onu ekip biçiyorsunuz; bir yandan da kümes hayvanları vs. besliyorsunuz. 2009 Haziran ayında piyasaya giren Farmville, altı ayda tüm dünyada yetmiş milyonu aşkın insan tarafından oynanmaya başladı. Şimdiki Pokemon çılgınlığından beter bir salgın… O sıralar, özellikle beyaz yakalıların çalıştığı hemen her ofiste “Farmville” oynanıyor, sanal tarlalar sürülüyor, birtakım sanal meslekler icra ediliyordu. Pokemon GO’nun Farmville’den tek farkı, bu oyunun icabı gereği, oyuncuların tası tarağı toplayıp, rezil rüsva olma pahasına yollara, meydanlara, yaşam alanlarına dökülmeleri, oralarda oyuna devam etmeleri… Tek tek oyunları ve temaları açıklamak yerine, tüm bilgisayar oyunları için geçerli olabilecek bir çerçeve çizmek durumundayız.
Enformasyon teknolojilerinin psikolojimize olan benzerliğini hep vurguluyorum. Muhtemelen bu sayede psikolojimizin alt-katmanları harekete daha kolay geçiyor, “fantezik” alanda bir genişleme ortaya çıkıyor. Rüyalarımızın, fantezilerimizin psikolojimizde bir yeri, kendilerine göre işleyişi var. İnsan varoluşu, iradi ve bilinçli yanlarının yanı sıra tüm bunları, hatta fazlasını derin bir maneviyatı da içeriyor.
Psikolojimizden beklenen, iç-dünyamızdaki tüm bu farklı işleyişlerin farkına varması ve bizi nerede, nasıl davranmamamız gerekiyorsa ona göre yönlendirmesi. Ama hepimizin psikolojisi bu ayırt etme işlemini yapamıyor; kimi zaman yapamadığından kimi zaman da başka ihtiyaçları olduğu için yapmak istemediğinden… Psikolojik yetenekleri ve güçleri bu ayrımı yapamayacak kadar yetersiz olanlar zaten bizim hastalarımız, başımızın taçları, onlara bir sözümüz yok. Ama bilgisayar oyunu tutkunları, psikiyatrik bakımdan hasta değiller; varoluşsal bir tercih, bilinçli bir aldanış onlarınki. Hayat ile oyun arasında ayrım yapmak istemeyen, gerçeklikten biraz kopma ihtiyacı içinde olanlar bu Pokemon ya da Farmville tutkunları… Gerçek hayattansa bile isteye oyunla meşgul olmayı seçiyorlar. Yüzümüze karşı “Benim için ha hayat ha oyun hiç fark etmiyor” diyorlar. Geçelim “kahramanlık arketipi”ni falan, oyunun kuralları esas olan; kahramanlık yerine oyunun teması “kölelik” olsaydı, onlar bu kez “en iyi köle” olmak için çalışacaklardı.
Öyle sanıyorum ki, hayatı taklit eden bilgisayar oyunlarını psikolojimizin fantezik işleyişinin sağladığı yüksek haz nedeniyle seviyoruz. Öyle sanıyorum ki, günümüzde fantazm, gerçeğin kendisinden daha çok doyum sağlıyor. O yüzden sanal dünyadaki zevke aşina olanlar, kendisini çocukluğuna götüren, hayallere daldıran bu dünyadan çıkmak istemiyor. Üstelik sanal dünya onları, gerçek dünyanın sıkıntılarından, rutinin boğuculuğundan ve kuru yavanlığından kurtarmasa bile bir süreliğine firar ettiriyor. Her firar, tutukluluktan daha güzel ve vaat dolu…
Teknomedyatik dünya bizi, hayatın çelik kafesinden firar etme istediğimizden yakaladı. Pokemon ve Farmville tutkunları, asla hasta değiller; oyun oynamaya, hiç değilse bu sırada, şu acımasız dünyadan firar etmeye ihtiyacı olan insan kardeşlerimiz…
Kaynak: Yeni Şafak