İşe yaramaz tartışmalardan bıktıysanız

Gelin gerçek sorunlarımızı konuşalım. Burada asıl mücadele, hala milletin demokrasi güçleri ile despotik vesayetçi-darbeci devlet anlayışı arasında. 15 Temmuz ihanetinin aktörleri, birinci değil ikinci kesime ait; millet düşmanı FETÖ’cü hainler, önceki darbecilerle aynı kumaştan dokunmuşlar, uluslararası destekçileri ve dayanakları da aynı… Bu nedenle FETÖ’ye karşı mücadele, sadece dindar görünümlü sapkın bir külte değil, aynı zamanda vesayetçi-darbecilere karşıdır. Bu mücadelede darbeci güruha, hukuk içinde hak ettiği cezalar verilmeli ama demokrasi ve özgürlükler bayrağı asla indirilmemeli tam tersine daha da yukarı çekilmelidir.
“Bu topraklar da, insanımız da, insanımızın düşünce ve inançları da azizdir. Devlet, esasen, buranın azizliğini muhafaza edebilmek, milletin düşünce ve inançlarını özgürce hayata geçirebilmesi için vardır.” Şiarımız bu olmalıdır. Buna göre, buradaki hayatta ve düzende, devlet değil insan ve toplum, kısıtlılıklar değil, özgürlükler esastır. Toplum, hür ve eşit vatandaşların varlıklarını ifa ettikleri ilişkiler ağıdır. Şiddetten uzak olunduğu sürece, dini topluluklar (tarikatlar, cemaatler) da dâhil olmak üzere, sivil örgütlenmenin önünde hukuki ve fiili engeller kabul edilemez. İnsanlar, siyasi partilerini olduğu gibi sivil toplum örgütlerini de serbest bir şekilde kurar ve onlara dilediğince katılabilirler.
Elbette demokratik bir toplumda sivil alanı dolduran birçok farklı çıkar ve etkileşim grupları olacaktır. Ama en nihayetinde devlet, genelin çıkarlarını esas alır ve toplumun gönüllü bir rızasıyla hukuki bir otorite tesis etmeye çalışır; toplumdaki çatışmaların bir izdüşümü olmak yerine o çatışmalardan alabildiğine muaf olmaya gayret eder. Vatandaşları arasında ayrım yapmadığı gibi, herkese ve her kesime karşı eşit mesafede, hakem konumundadır. Devlet, hakem sıfatından ayrı olarak ayrıca liyakate dayanmak zorundadır. Başka türlü bireyin özgürlüğünü, genelin çıkarlarını, hukukun üstünlüğünü sağlayamaz. Buna karşılık sivil alandaki tüm taraflar da, devletin çatışma-dışı kalması ve liyakat sisteminin (meritokrasi) galebesi için ellerinden geleni yapmalıdır. Siyaset alanı, elbette herkese olduğu gibi dini topluluklara da açıktır lakin dini topluluklar da devlette kendi güç ve etkilerini artırmak için değil ortak iyi için hareket etmek zorundadırlar.
Bu ifadeler, yeni Türkiye’nin yapı taşları… FETÖ ihanet şebekesi, bu yapı taşlarını, devletinin temellerine yerleştiremeyelim diye alçak darbe girişiminde bulundu. Biz de başta yeni anayasamız olmak üzere, tüm hukuki sistemimiz, demokratik hukuk devleti anlayış ve ilkelerine göre düzenlenmek durumundayız. FETÖ’cü alçakların zihinlerimizde oluşturmaya çalıştığı istifhama fırsat vermemeli, kaldığımız yerden demokratik Türkiye inşasına devam etmeli, gerçek sorunları konuşmalıyız.
Mutlaka konuşmamız gereken gerçek sorunlardan birisi, demokrasimizde, devlet-toplum-birey ve din ilişkilerinin kendine özgü koşulları. Mesela Batı’daki örneklerden yola çıkarak, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın lağvını veya yalnızca koordinatör olarak işlev görmesini, dini örgütlenme ve işlevlerin, din eğitiminin tamamen topluma bırakılması gerektiğini savunanlarımız çıkabilir, ki yakın zamanlara kadar ben böyle düşünüyordum. Oysa Müslüman toplumların, bu arada ülkemizin dinamikleri ve ihtiyaçları, Batılı demokrasilerin şablonlarını aynen alıp uygulayamayacağımız kadar farklı. Bizde, şüphesiz tamamen demokratik ve özgürlükçü bir bakış ve yöntemle, DİB gibi bir kurumun varlığı şart, aynı şekilde temel dini eğitimi esasen isteyen vatandaşlara devletin sunması gerektiği açık. Asgari din hizmetlerinin örgütlenmesi, İslami bilgi külliyatının arşivlenmesi, halka aktarılması ve dileyen vatandaşlara, sorusuna en uygun fetvanın ne olduğuyla ilgili bilgi sunulması DİB’i zorunlu kılıyor. Aynı zorunluluk temel dini eğitimin devlet tarafından ve/veya onun denetiminde verilmesi için de geçerli. Devlet, ailelerden, talebelerden gelen dini eğitim talebini her kademede karşılayabilmeli,
Bu tip uygulamalar, asla “doğru din”in devlet tarafından dayatılması gözüyle görülemez. Tam tersine, bireyin sivil alanda özgürce boy gösterebilen dini topluluklar karşısında güçlenmesi ve tercihinin daha bilinçli hale gelmesinin temini için gerekli ve adeta fanatizme ve modern kültlere karşı panzehir niteliğinde. Kendi adıma bu amaca matuf olarak ayrıca liselerde “din felsefesi” ve “karşılaştırmalı dinler” derslerinin verilmesini; İlahiyat Fakültelerinin ana işlevlerinden birisinin halka açık programlar olması gerektiğini düşünüyorum. Aynı şekilde din görevlilerinin ve Batı’dakine (pastoral counselling) manevi danışmanlık hizmetlerini verecek olanların nasıl bir eğitimden geçmeleri gerektiğini de masaya yatırmak durumundayız.
Velhasıl, saçma sapan tartışmalardan başımızı kaldırıp artık gerçek sorunları konuşmalıyız…

Kaynak: Yeni Şafak

Son Videolar

Yükleniyor...

Galeri

Ekran-Resmi-2022-07-06-ÖS-12.47.15 Ekran-Resmi-2022-07-06-ÖS-12.46.20 Ekran-Resmi-2022-07-06-ÖS-12.46.35 Ekran-Resmi-2022-07-06-ÖS-12.46.58 Ekran-Resmi-2022-07-06-ÖS-12.47.34 Ekran-Resmi-2022-07-06-ÖS-12.45.41