Kalbi anlamak için bir adım daha
Kalb kavramının da kökeninde bulunan K-L-B kökü, Kur’an-ı Kerim’de 30 yerde fiil, üç yerde ismi fail, iki yerde ismi mekân, 132 yerde isim olarak kullanılmış. Kalb kavramı, tüm bunlar ve tekil-çoğul halleri de göz önünde bulundurulduğunda Kur’an-ı Kerim’de 135 yerde geçiyor. Kökün, Kur’an’da geçen fiil kapsamları geriye dönmek, çevirmek, döndürülmek, çevirmek, döndürmek, değişmek, gezip dolaşmak, gizli iş çevirmek, pişman olmak gibi manalar taşıyor.
Kalb ismi ise Kur’an’da imanı elde etme ya da akletme kabiliyeti, ruh, vicdan, duygu, bilinç, karakter anlamlarında kullanılıyor. Kesinlikle üzerinde ittifak ediliyor ki, “kalb”, insanın tüm varoluşunu kuşatıyor ve Kur’an’ın en temel kavramlarından. “Akıl, Aşk ve Ötesi” kitabında kardeşim Ahmet Turgut, kalb’in ilahi tebliğin can evi olduğundan bahisle şöyle diyor: “Kelimelerin kalbine inerek -belki de yükselerek- Kelamullah’ın hikmetine değmek isteyenler, mutlak surette bu kavramın vaazını idrak etmek zorundadır. Nitekim Kur’an, ‘Tabibu’l-Kulub’ (Kalpler tabibi) olan Peygamber Efendimizin (SAV) o seçkin ve mutahhar kalbine nazil olmuş ve hastalıklı kalpleri temizleyip pak hale getirerek, onları -kendilerine ilahi nimetler verilen- Nebilerin, Sıddıkların, Şahitlerin ve Salihlerin dosdoğru yoluna kılavuzlamayı gaye edinmiştir.” Bu nedenle Müslümanlar tarafından kalbin Rabbine yönelmesi ve bunda sebat edebilmesi, hayatın en temel imtihanı olarak görülüyor.
Biz elbette ilahiyatçı değiliz, bu bahiste kimliğimiz her zaman talebelikle sınırlıdır. Ama ne var ki hem bir okuryazar olarak hem meslek gereği psikolojilerle ilgilenirken gerek bizim gerek bize başvuran insanların inancımızı, ideallerimizi, bakış ve anlayışımızı baştanbaşa kuşatan kavramlardan biri olan “kalb”e kayıtsız kalamayız. Öğrenmenin, bildiklerimizle kıyaslamanın, kendimizi geliştirmenin yanı sıra bu kavramla hemhal olan insanları anlayabilmek için anlam ufkumuzu genişletmek zorundayız.
Araştırmacılara göre, kalb kavramının Cahiliye dönemindeki semantik çerçevesi, değişmek, dönüşmek, merkezde olmak, bilgi, zekâ, güç, mevki sahibi olmak gibi anlamlar etrafında şekilleniyor. Ama kalb Kur’an’da farklı bir anlam ağı içine giriyor ve bu ağ içerisindeki diğer kavramlarla (nefs, ruh, sadr, fuad, lübb, nühâ, hılm ve hicr) birlikte gayb âleminin tek muhatabı olarak çok özel bir mevkie yerleşiyor. Biz bu anlam ağına biraz daha yaklaşabiliriz umuduyla öncelikle kalbe yakın anlamda kullanılan kavramların bazılarını ele almak istiyoruz. Bunlardan “akıl” üzerinde önemine binaen daha sonra ayrıca duracağız. Nefs ve ruh kavramları üzerinde ise daha önce durduğumuzdan meraklı okuyucumuzu onları incelemeye davet ediyoruz.
( Nefs ve ruh (I) ve Nefs ve ruh (II) )
Kur’an’da 42 yerde geçen sadr kelimesi, Sadr-ı İslam, Sadrazam örneklerinde olduğu gibi, bir şeyin baş tarafı veya en üst kısmı anlamı taşıyor, ayrıca ve daha çok boyundan karın boşluğuna kadar olan vücudun ön kısmı, göğüs kafesi ve bağır, sine manalarına geliyor. Kur’an-ı Kerim’de sadr, kalblerin içinde yer aldığı mekân, arzu ve ihtiyaçların, kin, kibir, korku ve vesveselerin yer ettiği mahal olarak tasvir ediliyor. Sadr’ın “genişleme ve daralma”, sıkıntılardan şifa bulma özelliklerinden bahsediliyor.
Kur’an’da kalbe yakın manada kullanılan bir başka kelime olan “lübb”, bir şeyin özü, halisi, lekesizi, hakikati, cevheri demek. Bu kelime Kur’an’da her zaman çoğul haliyle, ‘ulu’l-elbâb’ olarak zikrediliyor ve her türlü şaibeden kurtulmuş, temiz, saf, hidayet nuruyla aydınlanmış akıl manasında kullanılıyor. İlahi mesajı künhüne vararak anlayan ve bu bilinçle amel eden takva sahibi ve hikmetten nasiplenen, kalbin bu düzeyine ulaşmış mümin kişiler anlatılıyor. Konuyu titizlikle araştıranlar, kalb kavramının müspet veya menfi, her iki tarafa da meyletme gibi bir potansiyele sahip olduğunu ama lübb sahiplerinin daima değerli eylemler ortaya koydukları üzerinde duruyorlar. Buna göre sanki kalbin, menfi niteliklerden arınmış, kirden, tozdan, pastan kurtulmuş saf ve temiz özüne ‘lübb’ denilebileceği manası çıkıyor.
Fuad, Kur’ân-ı Kerîm’de 16 yerde zikrediliyor. Fiil halinin kök anlamı, ‘ekmeği sıcak külde pişirmek, eti ateşte kızartmak veya kızartmak için ateş yakmak’ olan fuad kelimesinin, ‘Ateşin konulduğu yer’ yani fırın anlamında kullanılan bir isim kökü de bulunuyor. Buna göre fuad, seven, arzuyla yanıp tutuşan kalb anlamına geliyor. Nasıl kalb, sadrın ortasındaysa, fuad da kalbin orta yerindedir; o yüzden “kalb içre kalbdir” diyenler var. Kimilerine göre sadr, kimilerine göre fuad, Türkçe’deki gönül ile özdeş diye belirtiliyor ama dikkatli bakıldığında gönül sözünün iki manayı da kapsadığı kolayca anlaşılıyor.
Giderek daha berrak biçimde ortaya çıkıyor ki, kalb hem yaratılışı icabı Allah’a yönelik vaziyette hem de değiştirilmeye, tam tersi istikamete çevrilmeye müsait…
Kaynak: Yeni Şafak