Kimler psikolojik bakımdan sağlam?
Farklı kültürlere, sosyoekonomik durumu farklı ailelere doğuyoruz, bunlar asla bizim elimizde değil. Kabul etmek ve katlanmaktan, bir an önce eski halimize gelip hayat mücadelesini sürdürmekten başka elimizden bir şey gelmeyen yaşam olayları var bir de. Elbette kimi hadiseler, ister istemez bizi bir parça ürkütüp geriletebilir. Önemli olan, oradan kendimize bir esneme payı çıkartıp psikolojik bütünlüğümüzükorumamız, bin bir zahmetle ördüğümüz anlam ağımızı bozmadan, yeni ilavelerle sağlam bir bakış açısı geliştirerek hayat mücadelesini sürdürmemiz. Tüm bunlara diyoruz “psikolojik sağlamlık” (resilience) diye…
Yapılan birçok geriye dönük bilimsel çalışmadan sonra bugün, zor ve örseleyici bir çocukluk geçirmiş, çoğu zaman mutsuz bir ortamda büyümüş, ebeveyninde psikiyatrik rahatsızlık, alkol-madde bağımlılığı sorunu olan kimselerin psikolojik problemlere daha yatkın olduklarını biliyoruz. İyi ama geçmişlerinde hem böyle yaşantılar olan hem de çok daha ağır sorunlarla karşılaştıkları, başlarına gelenler pişmiş tavuğun başına gelmediği halde oralardan sapasağlam bir psikolojiyle çıkanlar da var, diyeceksiniz. Çok haklısınız. İşte bazı insanların hayat karşısında niye daha güçlü ve sağlam kaldıklarına yeni yeni başımızı çevirmeye, onların ders alınacak hallerini son yirmi yıldır ancak araştırmaya başlayabildik. “Psikolojik sağlamlık” kavramı buradan doğdu.
Gördüklerimiz, bizi şaşkınlık içinde bıraktı. Zira sanılanın aksine, yetişkin hale gelene kadar birçok zorlukla karşılaşmış, adeta feleğin çemberinden geçmiş insanların bırakın hepsini, sadece az bir kısmı psikolojik rahatsızlığa yakalanıyor, çoğu sağlam kalıyordu. Zor çocukluk geçirenlerden kiminin gençlikleri de oldukça sorunlu geçiyor ama ileriki yaşlarda onların büyük kısmı da psikolojik sağlamlığı yakalayabiliyorlardı. Psikolojik sağlıklarını yitirmiş o küçük kısımla uğraşacağız derken, tüm bu güçlükleri aşabilenlerin nasıl bu başarıya ulaşabildiklerini, bu zorlu yaşam koşullarından ne yapıp ederek böylesine sağlam çıkabildiklerini araştırmayı ihmal ettiğimize hayıflandık.
“Psikolojik sağlamlık” konusunun ayrıntılarına girmeden önce, benzeri bir tablonun travma çalışmalarında da karşımıza çıktığını belirtmeliyim. Özellikle deprem, sel baskını gibi doğa afetlerinde, travma binlerce insanı etkiliyor, bunların %30 kadarlık bir kısmı, psikolojik sağlıklarını yitiriyor. Ama tüm mağdurlar, yaşadıkları felaketten aynı ölçüde örselenmiyorlar, hatta bazıları psikolojik bakımdan sapasağlam kalıyorlar ya hiç hastalanmıyorlar ya da psikolojileri ve bedenleri kısa sürede tekrar eski sağlığına kavuşabiliyor. Araştırmalar, yaşlılar ve çocukların yetişkinlere, kadınların ise erkeklere göre psikolojik bakımdan daha kırılgan olduklarını ayrıca insan eliyle meydana gelen travmaların tabii afet travmalarından daha yıkıcı etki yaptıklarını gösteriyor. Bunları not edelim ve insanların yaşam olaylarına, travmalara karşı gösterdiği içsel dayanıklılık ve esneklik yani psikolojik sağlamlık nedenlerinin ne olduğu sorusuna cevap aramayı sürdürelim.
Şimdiye kadar bu sorulara verilen cevaplar, psikolojik sağlamlığın tek bir nedene bağlı olarak değil kişinin kendisinde, ailesinde ve çevresinde var olan ve onu hadiselerin olumsuz etkilerinden koruyan birçok etkenin bir araya gelmesi neticesinde ortaya çıktığı doğrultusunda. Bu söylenenlerden hemen fark edileceği gibi psikolojik sağlamlığın genetik faktörlerle bir alakası bulunmuyor.
Annenin hamilelik sırasında alkol-madde kullanımı, anne yaşının küçüklüğü, erken doğum, düşük zeka düzeyi, akademik başarısızlık ve geçimsiz bir mizaca ya da utangaç bir kişiliğe sahip olma bireysel olarak risk faktörüyken zekanın ve zihni yeteneğin iyi olması, akademik yeterliliğin müspet algılanması, yüksek benlik saygısı, gelecek için plan yapma ve iyimser olma, kendi yaşamını kontrol edebilme, mizah duygusuna ve etkili problem çözme becerilerine sahip olma, kişide empati, sorumluluk ve yardımseverlik duygusu bulunması, psikolojik olarak sağlam kalması için kişiyi koruyucu bir etki yapıyor. Müspet anne-çocuk ilişkisi ve sosyal destek, ailenin bir arada yaşaması ve çocuklarının geleceği için beklentileri olması, eğitimli ebeveyn, iyi okul ve arkadaş ilişkileri ve müspet bir rol modelinin olması psikolojik sağlamlık ihtimalini artırıyor.
Kalabalık ailede büyüme, kardeşler arasındaki yaş farkının 2 yıldan az olması, ebeveynin psikolojik ya da kronik bir fiziki rahatsızlığı bulunması, alkol ya da madde kullanması, suç işlemesi, boşanması, ölümü ve sonuçta tek ebeveynle büyüme, evlat edinilme, aile-içi şiddet psikolojik sağlamlığı olumsuz yönde etkiliyor. Düşük sosyoekonomik durum, fiziksel ve cinsel yönden suiistimale uğrama hikâyesinin olması, yetersiz beslenme, akran desteğinin bulunmaması ve toplumsal şiddete maruz kalma psikolojik sağlamlığı riske sokan etmenler…
Kaynak: Yeni Şafak