Kimlik ve demokrasi
Demokrasinin işleyişinde kişilikten ziyade kimlik daha önemli… Her ne kadar tüm beşeri bilimler tarafından çokça kullanılsa ve pratik siyasetin temel direklerinden olsa da kimlik kavramı, esasen psikolojiye ait ve fazlasıyla psikolojik.
Herkes bir kimliğe mecbur, insan için en imkânsız şey, fark edilmeden bir kenarda yaşamak. Hep kim olduğumuzun, kendimizi nasıl sunacağımız cevabının peşindeyiz. Kimlik, uzun çabalar sonucu ulaşılabilen, öznel bir süreklilik, bütünlük ve tutarlılık duygusu. Öyle kolayca ele geçmiyor, bir arayış ve çaba gerekiyor. Kimlik arayışı, psikolojik gelişimimizin ana motivasyonlarından birisi… Kimliğimizle ilgili soruya (“Kimsin?”) cevap çabalarımız, çocukluk yıllarına kadar gidiyor. Mesela cinsiyet kimliğimiz 4 yaş civarında netleşiyor. Bebeklikten itibaren, yaşamımızdaki önemli insanlarla çeşitli özdeşimler kurarak, onları model alarak kimliğimizi inşa ediyoruz. Ergenlik döneminde kimlik arayışımız, benliğimizin birinci ihtiyacı haline geliyor. Bizi tanımlayan, mesleki ve toplumsal bir kimliğimiz olmadan, tam olarak yetişkinliğe geçmiş sayılmayacağımızdan, tüm imkânlarımızı kimlik kazanabilmek için seferber ediyoruz.
Ergenlikte, bir yandan fiziksel ve psikolojik olarak büyümeye bir yandan da birçok seçenek arasından kendimize özgü bir kimlik eldesine çalışıyoruz. Aidiyet, bağlılık, statü ve yüksek benlik ihtiyaçlarının zorlaması da kimlik sancısına eşlik ediyor. Gençlik döneminde arkadaş gruplarından sağlanan değerlerin de içselleştirilmesiyle kimlik oluşumu için gerekli malzeme büyük ölçüde devşiriliyor. Mesleki ve toplumsal kimliklerimiz şekillendikçe, kendimize ait bir dünya görüşümüz ortaya çıktıkça, kimlik duygumuz da yerleşmeye başlıyor.
Kimlik duygusu, kimlik gelişiminin belli bir düzeye geldiğinin, artık özdeşimlerde belli bir bütünleşme yaşandığının işareti ve kendisini güven hissiyle gösteriyor. Kim olduğumuzu fark ettikçe, kendimize güvenimiz artıyor, daha kendini bilen, kendinden emin birisi oluyoruz. Sağlam bir kimlik duygusu için, kişinin kendisini yaşadığı topluma, bir kesime, bir yere ait hissetmesi, yani aidiyet duygusu şart. Kimlik arayışının doruğa vardığı ergenlikte, aidiyet duygusu en güçlü biçimde tezahür ediyor. Aidiyet duygusu sayesinde genç insan, kendisini belli bir topluluğun üyesi olarak tanımlıyor ve neye değer vereceğini bilememe kaygısından kurtuluyor. Aidiyet ve mensubiyet unsurları olmazsa, bütünleşmiş bir kimliğin ayrılmaz parçası olan tutunma çerçevesi sağlanamıyor; kimlik kırılganlaşıyor.
Sosyal psikolojinin en önemli simalarından Nuri Bilgin hocaya göre, kimlik, insanın kendisini tanımlamaya ve kendini diğer kişi veya gruplar arasında konumlamaya yarayan bir resim veya adres. Bizim kendimiz olduğuna inandığımızı şeyle onların bizi nasıl gördüklerine dair etkileşimleri ve gerilimleri içeren bir resim; bizimle başkaları arasındaki mesafeleri, çekişmeleri, düşmanlıkları, dostlukları gösteren psikososyal bir yere işaret eden bir adres… Sadece kimlik sahibi olmak istemiyoruz aynı zamanda kimliğimize saygı gösterilmesini ve kendimizi, kim olduğumuzu özgürce başkalarına sunabilmeyi de ısrarla talep ediyoruz.
Kimliği, kendisine yakın anlamları olan diğer psikolojik kavramlardan ayıran en belirgin yan, bir de toplumsal boyutu olması. Bu boyut, onu demokrasiyle daha da sıkı biçimde rabıtalı hale getiriyor. Kimliğin toplumsal boyutu, bireyin kendisini ait hissettiği toplumsal grubun idealleri ve değerleriyle bütünleşmesi sonucunda ortaya çıkıyor. Aslında bireysel ve toplumsal kimlik ayrımı tamamen teorik… Gerçek hayatta bunları birbirinden net olarak ayıramıyoruz. “Ben kimim?” sorusuna verilen cevabın oluşturduğu bireysel kimlik’, her zaman şöyle ya da böyle, “Biz kimiz?” sorusuna verilen cevabı da, yani mensubiyet ve aidiyet unsurlarını da içermek zorunda.
Toplumsal kimlik, bizim başka insanlarla paylaştığımız mesleki, siyasi, ideolojik, yaşam tarzı benzerliğinden kaynaklanan özelliklerimizi kapsıyor. Toplumsal kimliğin içinde bir de kolektif kimlik diye ayırdığımız bir bölüm var. Etnik, dinsel, ulusal kimlikler işte burada yer alıyor. Kimliğimizin kolektif yanları öylesine güçlü ki, psikolojik bilimlerde ve siyasi arenada kimlik denildiğinde daha çok bu parça kast ediliyor. Tıpkı bireysel kimlik gibi kolektif kimlik özelliklerimizi de özgürce sunmak ve bu halimizle saygı görmek istiyoruz. Kimliğimiz, adeta bizim ruhsal derimiz. Bu derinin en üst katmanında da kolektif kimlik özelliklerimiz var. Nasıl bizi insan yerine koymayan, dikkate almayan koşullarda zıvanadan çıkıyorsak, kolektif kimlik özelliklerimizin kabul edilip tanınmaması hallerinde de sanki sinir uçlarımıza basılmış gibi hissediyoruz.
Kolektif kimliklerimiz kimi zaman, o kadar öne çıkıyorlar ki, arkasındaki insan tekini gözden kaybedebiliyoruz. Buradan devam edelim.
Kaynak: Yeni Şafak