Kurbanın olalım…
Kabul etmek zor ama öyle; kurbanın manasını anlamanın giderek daha da güçleştiği zamanlarda yaşıyoruz. Neredeyse hayvanlara zulmetmeyle özdeş hale getirilmeye çalışılan, üzerinde sürekli kara propaganda yürütülen bir ibadet kurban. İslamofobinin dayandırılmaya çalışıldığı gerekçelerden bir tanesi… Oysa kurban, tüm ibadetler gibi her düşünüşte bize bambaşka ufuklar açan, yenilenen, gürleşen birçok anlam katmanına sahip. Ne ki akletmek, yeni nesillere bu anlamları onların anlayacağı dilden açmaya çalışmak lazım.
Kutsal alan ve inanışlar, toplum hayatı için vazgeçilmez. Onlar sayesinde, hayatın zorluklarıyla, içimizdeki kötülüklerle mücadele azmi kazanıyor, fanilik hakikatini daha kolay kabul edebiliyoruz. Kutsal, bir yandan toplum olabilmenin kurallarını koyarken bir yandan da bir topluluk halinde yaşamanın insana dayattığı acıları ve yoksunlukları telafi etmek için paha biçilmez imkânlar sunuyor. Kurban ibadetinin Kutsal içindeki yeri, temel yasaklara kadar gittiğinden hem insanlık tarihi kadar eski hem çok muhkem …
Kur’an’da (Maide/27-32) Hz. Adem’in oğulları Habil ve Kabil’in Allah’a sundukları kurbandan bahsediliyor. Kurban ibadetinin psikanalizinde, toplumsallaşma için vazgeçilmez bir şart olan “insan kardeşini öldürmeyeceksin, etini yemeyeceksin” yasağının kültürleşmesi sırasında ortaya çıkan bir kutsallık tezahürüyle karşılaşıyoruz. Şüphesiz bu söylediğimiz, bazılarının kurban ibadetini “insanın içindeki şiddet hissinin boşaltılması” diye banal biçimde yorumlarından çok farklı bir değerlendirme…
Kurban ibadetinin cinayetin, insan canı almanın yasak oluşuyla bağlantısı, Hz. İbrahim’in oğlu Hz. İsmail’i kurban etme alegorizminde belirginlik kazanıyor (Saffat/100-113). Bu kıssa, aynı zamanda kurban ile kulluk bilinciyle teslimiyet arasındaki müthiş bağı da ortaya koyuyor. Hem Hz. İbrahim’in hem Hz. İsmail’in şek şüphe tanımayan imanlarının tüm diğer düşünme ve inanma biçimlerinden üstün olduğunu, Sören Kierkegaard, “Korku ve Titreme” kitabında sarih biçimde ortaya koyuyor.
Kurban ibadetinin başka birçok anlamı ve işlevi daha var. Kutsal ile iletişim kurmanın ve yakınlaşmanın, nimetlere karşısında minnet ifade etmenin, esirgenme ve bağışlanma dilemenin, aczimizi bildirmenin, kötülüklerden, öfke ve gazaptan kurtulmanın aracı o yanı zamanda. Kurbanın yenilebilecek yiyeceklerin (helal) belirlenmesi, paylaşma, yardımlaşma ve topluluk kaynaşmasının artması gibi oldukça somut etkileri zaten hemen fark ediliyor.
Her kültürde şu veya bu biçimde kurban ibadetinin olduğu söylenebilir. Sanılanın aksine Hıristiyanlık’ta da kurban kesme var. Başlangıç döneminde Hz. İsa’nın ve ilk Hıristiyanların Yahudi geleneğindeki birçok dini kural ve ritüelleri yerine getirdikleri, bu arada kurban kesme geleneğini de sürdürdükleri biliniyor. Hıristiyanlık’ta Hz. İsa’nın çarmıha gerilmesini (Büyük Kurban) gerekçe göstererek kanlı kurban ritüelinden vazgeçilmesi daha sonra ve Eski Yunan ve Pagan kültürüyle bağlantılar da dâhil olmak üzere birçok nedene bağlanıyor.
Cahiliye Arapları hemen hemen her konuyu, kurban kesmek için bir vesile olarak görüyorlardı. Bu geleneklerin bazılarının uygulanmasına Hz. Peygamberin müsaade etmesi üzerine, İslami dönemde de devam edildi. Ancak Kur’an’a göre kurban kesmek, bambaşka bir içerik kazandı. Kur’an, kurbanın bir Allah’a yaklaşma biçimi olduğunu kabul eder ama önceki uygulamalardan farkını da çok net biçimde ortaya koyar: “(Kestiğiniz kurbanların) etleri ve kanları bana ulaşmaz, fakat sizin takvanız (yaptığınız gösterişten uzak amel ve ibadetleriniz) ulaşır”(Hac/37). Ayette açıkça görüldüğü gibi kurbanı yüksek bilinç ve duyarlılıkla yerine getirilecek bir ibadet olarak idrak etmemizi ister.
Bir canlının hayatına son verilmesinin ibadet olmasının künhüne sıradan bir bilinçle varılamaz. Kurban ibadeti ne öfke ve nefret ne de onlara benzer şiddet davranışına yol açan olumsuz hislerimizin ikamesi içindir. Böyle düşünülmesi ve söylenmesi bir ibadeti bırakın açıklamayı, onun ruhunun asla anlaşılmadığının delilidir. Kurban ibadeti, taş kalple değil ancak mahzunlukla yerine getirilebilir. Kurbana acı vermek değil, şefkat ve merhamet hisleri baskın olmadıkça ifa edilenin ibadet olduğundan söz edilemez.
Kurban ibadetinin mal ile yapılan bir ibadet olması, kurban kes(e)meyenlerin süreçten nasiplenmedikleri manasına gelmez. Bunun için kurbanın Hac ile birlikte düşünülmesi gerekir. Hac ve kurban, birbirlerinin tamamlayıcısı, olmazsa olmazıdırlar. Hac ve kurban, dünyanın da hayatın da geçici olduğunu, bunu anlamak için merkeze yönelmek gerektiğini gösterir. İmkânı olup yapanlar sayesinde uygulamaya geçen bu anlam, Kabe’den, merkezden tüm coğrafyalara dalga dalga yayılır. Bu dalgalardan pay alanlardan olmamızı dileyerek bayramınızı kutluyorum.
Kaynak: Yeni Şafak