‘Millet’, sadece bir partinin destekçileri mi?
Millet” sözcüğü, canı gönülden kullanan, ideolojisine temel olarak alan herkes için, tarifi zor olsa bile, anlamı gayet açık olan bir kavram. “Millet” diyen herkesin ne demek istedikleri konusunda zihinleri oldukça berrak olsa da bu kelimeyle aynı anlamı kastetmeyenler de var.
Kimileri “millet” kavramının muhtevasını tamamen etnisiteye dayalı olarak dolduruyor. Millet anlayışlarını aynı etnisiteden olmakla sınırlayanları, “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının tek bir millet olduğu” sözünden rahatsız olmalarından hemen tanıyabiliyoruz. Yine aynı şekilde “millet” kavramını, yalnızca Kur’an-ı Kerim semantiğiyle sınırlı tutarak “millet”in “din” demek olduğunu söyleyenler olduğunu biliyoruz. Aslında, bu dostlarımız tamamen haklılar ama toplum-dil etkileşimini hesaba katmazsak… (Kur’ani bir kavramın toplumsal değişimi ifade etmek için kullanılıp kullanılamayacağı beni aşan, yapanları da pür dikkat dinlemek istediğim bir tartışma. Lakin kabul etmek durumundayız ki, bugün “millet” ıstılah manasının dışına taşmış bir kullanıma da sahip ve biz şimdi tam da bu kullanımı ele alıyoruz.)
Milletin etnisiteyle ilişkisini, imparatorluktan cumhuriyete yaşadığımız serencamı, daha sonra ele almak üzere, bir kenara bırakalım ve “millet” dediğimizde “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları”nı kastettiğimizi varsayalım. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının oluşturduğu topluluğa “millet” adını verelim -ki genel geçer kullanımda aynen böyle yapıyoruz. Ve başlığımızdaki soruyu soralım.
“Millet”, elbette sadece bir partiyi destekleyenlerden ibaret değil, bunun konuşulması bile abes. Öyleyse nereden çıkardık biz bu soruyu? Yakın zamanlara kadar sosyal medyada “millet”, “milli irade” gibi kavramları gözden düşürmeye dönük bir kampanya vardı. Sanıyorum Ak Parti’yi “Sen, olsa olsa toplumun %50’sinin desteğine sahipsin ama söyleminde hep millet ve milli irade gibi kavramları öne çıkartıyorsun. Böyle yapmakla ya geri kalan %50’yi de kendini destekliyor gibi göstermek istiyor ya da onları bu kavramlara karşılık gelen anlam öbeğinin dışında tutuyorsun?” diye tiye almak için böyle yapıyorlardı. Ama geçenlerde CHP, garabet reklam filminde “Milletçe alkışlıyoruz!” deyişini öne çıkartınca, hevesleri kursaklarında kaldı. Yıllarca “halk” ve “ulus” sözcüklerine sahiplenerek kendisine “millet”ten ayrı bir söylem alanı açmaya çalışan CHP bile artık “millet”e seslenmeye başlamışsa, bunun bir nedeni olmalı sorusunun tedirginliği, “millet”le alay etme zevkinden (!) onları yoksun bıraktı. Ha bir de seçimlerde tam olarak olmasa dahi, Ak Parti’yi iktidardan edebilecekleri umuduna kapıldılar. Bu aralar “millet”, “milli irade”ye pek sataşmıyorlar; kafaları koalisyon hesaplarıyla meşgul. Bu suskunluğu fırsat bilip biz acaba bir partinin söyleminde “millet”e ve “millet iradesi”ne gönderme yapmasında beis olup olmadığını ele alalım.
“Millet” gibi kilit kavramların bir siyasi söylemde nasıl yer aldığı ya da almadığı, şüphesiz ideolojik kabullerle alakalı. İdeolojik tarifler, bir adlandırma ve çağırma sistemine dayanıyor. Siyasi akıl, tüm vatandaşlarımızı her türlü farklılıklarına rağmen bir arada tutan bir bağ olduğuna inanıyor ve bu bağ ile bağlı olan insanlar topluluğuna bir ad veriyor ve sonra onlara hitap ediyor, kendilerini desteklemeye çağırıyor. Bu adlandırma ve çağırma sisteminin birçok farklı şekli olabilir. Siyasi programınızın türüne göre çeşitli biçimler alabilir. Bugüne kadar CHP ve kendini solda tanımlayan partiler vatandaşlar topluluğuna “halk” ve “ulus”, sağ partiler ise kelimenin tarihi ve dini çağrışımlarına da istinat ederek “millet” demeyi yeğlediler. Dalgalanıp duran CHP de din ve tarihle arasını iyi tutması gerektiğini sezdiğinden ya da tam bir idraksiz seçim manevrası olarak “millet” sözcüğüne sarıldı.
Siyasi partiler, hitaplarına muhatap olan vatandaşlardan seçimlerde aldıkları desteğe göre iktidara veya muhalefete yerleşirler. Hitap ettikleri, kendilerine desteğe çağırdıkları topluluğun hepsi bu çağrıya uymaz, bir kısmı başka partilere yönelir veya dışarıda kalırlar. Bu demokratik işleyişinin tabiatı icabıdır. Başka partilere yönelenler, dışarıda kalanlar, onların ideolojik tariflerindeki genellemeye bir halel getirmez.
Eğer Ak Parti, sağda konumlanan diğer partiler gibi kendisini iktidara taşımaktan çok uzak oylar almış ve buna rağmen “millet” ve
“millet iradesi”nden söz etmiş olsaydı şüphesiz hiç sorun çıkmayacak, kimse dert etmeyecekti. Ama ne ki, toplumdan aldığı destek, onu her seçimde iktidara taşıyınca, “millet” ve millet iradesi” kelimeleri, destek vermeyenlerce sorun oluşturmaya başladı. Ak Parti’ye olan karşıtlıkları, onların kendilerini “millet” ve millet iradesi”nin dışında hissetmelerine yol açtı.
Oysa yaşadıkları, karşıtlıklarından kaynaklanan önyargılara bağlı bir körleşme, yalnızca bir algı hatası. Şüphesiz onlar, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları oldukları sürece, olanca farklılıklarına rağmen, “millet”in içindeler ve “milli irade”ye muhalif olarak katkıda bulunuyorlar. Ne Ak Parti ne CHP ne de bir başka parti, “millet” diye seslenip kendi siyasi programlarına destek istedikleri insanlardan, çağrısına kulak asmayanları “millet”ten çıkarmaya yetkili. Milletçe müsterih olalım…
Kaynak: Yeni Şafak