Milli Kültür Şurâsı
II. Milli Kültür Şurası, 27 yıl aradan sonra 3-5 Mart tarihleri arasında İstanbul’da yapıldı. Çalışmalar, her biri 10 kişiden oluşan 17 komisyon halinde sürdürüldü. Açılış konuşmasında Bakan Avcı, kültürel alandaki faaliyetlerini anlatırken medeniyet mirasımızın nesillere aktarılmasının önemini vurguladı. Bakanlığın 15 yılda yaptıkları, önceki dönemlerle karşılaştırıldığında gerçekten alkışlanacak nitelikteydi. Yıllar sonra şuranın nihayet akla gelmesi de zaten bu çabanın ve şüphesiz Nabi Avcı gibi geniş ufuklu ve birleştirici bir ismin işin başında olmasının neticesiydi.
Cumhurbaşkanımızın konuşmalarında, dünyadaki ve medyadaki kültürel sığlaşma, tekdüzeleşme, kuraklaşma ve yozlaşmaya alternatif olarak usta-çırak ilişkisinin, irfan ve ahlakın yeniden canlandırılmasının, insanın varoluş amacına uygun, kemalata dönük bir rotada yol almanın gereği belirtildi. Devlet ve toplum işbirliği, yurtdışı kültür varlıklarının korunması, milli ve yerli olmanın evrensellikle çelişmemesi, kültürün aslında bir hayat tarzı olması üzerinde duruldu. Yapılacak olanların yapılanlardan çok daha fazla olduğunun belirtilmesi, devletin en üst makamı nezdinde, kültür ve sanat alanındaki eksikliklerimizin kabul edildiğinin göstergesiydi.
İlk günkü panellerde öyle esaslı konular ele alındı ki… Alev Alatlı’nın “Dünyanın iyiliği için Türkiye”; Hasan Celâl Güzel’in “Asım’ın nesli, köylü ve cahil değil şehirli ve kültürlü bir nesildir”; Mehmet Genç’in “Gabriel Marcel’in bir kitabını tercüme ettim, nüansları ifade edemediğim için öz-Türkçeciliği terk ettim, tasfiyecilik Türk zihniyetini mahvediyor”; İbrahim Kalın’ın “Çınarın köklerinin sağlam olması şart ama ufkunun da açık olması lazım”; Doğan Hızlan’ın “Kültürü konuşurken günümüz gençlerinin ilgilerini, uğraşlarını mutlaka dikkate almalıyız; bu trafikte şehir kütüphanesine ulaşılamıyor; semt kütüphanesi mümkünse sitelere kütüphane zorunluluğu getirilmesi gerekli” sözleri, hala kulağımda çınlıyor.
Şura boyunca gazetemiz yazarı Süleyman Seyfi Öğün Hoca ile birlikte, Prof. Dr. Haluk Dursun başkanlığında, “Kültür politikaları komisyonu”nda çalıştık. Ben “Göçebe ve sözlü kültür mirasının Türk modernleşmesi açısından mahzurları” başlıklı bir konuşma gerçekleştirdim. Bu konuşmadan inşallah Pazar günkü yazımda söz edeceğim. Diğer komisyonlar gibi biz de sunum ve müzakereler neticesi çalışmalarımızı bir rapor halinde sunduk. 17 komisyon tarafından hazırlanan raporların hayata geçirilmesi için elden gelenin yapılacağının sözünü açılış konuşmasında bizzat Cumhurbaşkanımız verdi. Müsaade ederseniz raporumuzdan bazı pasajlar aktararak bitirmek istiyorum.
“Türkiye Cumhuriyeti kültür politikalarını anlamak ve anlamlandırmak üzere yapılacak bir çalışma, tarihsel arka plan göz ardı edilerek doğru bir eksene oturtulamaz… Anadolu toprakları, binlerce yıllık tarih çizgisinde yer alan tüm kültür ve medeniyet katmanlarının sahibidir… Bugüne kadar yürütülen tek tip ideoloji merkezli, dayatmacı ve vesayetçi sınırlamalar olmaksızın; tarihiyle dost, toplumun tüm katmanlarına hitap eden, çeşitliliği kucaklayan ve geleceği kuran kültür politikalarının geliştirilmesi önem taşımaktadır… Kültür politikalarının üretilmesinde; havza ile hafıza arasındaki bağları sağlıklı temeller üzerine kurmak, geçmişi tüm yönleriyle değerlendirmek, tarihimize ilişkin bütün zenginlikleri kucaklamak ve günümüz şartlarının gerçekliğinden kopmamak büyük önem arz etmektedir…
Yeni kültür politikalarında devletin rolü kültür hayatını kapatan ve baskılayan değil; açan, yön veren ve destekleyici bir nitelikte olmalıdır… Kültür ve Turizm Bakanlığı kültür turizmini etkin bir şekilde yönetecek biçimde yeniden yapılandırılmalıdır… Kültürel mirasın korunması tüm vatandaşların sürece katılması ve miras bilincinin yaygınlaştırılmasıyla mümkündür… Tarihi eserlerin yoğunluklu olarak bulunduğu yerlerdeki şehir planlamasında ve şehirlerin genel estetiğinin korunmasına yönelik çalışmalarda Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın söz sahibi olması sağlanmalıdır… Kültürel üretimin öncelikli olarak pazar-dışı mekanizmalar tarafından desteklenmesi gerekir… Kültürel içerikli arama motorlarında ve benzer erişim mekanizmalarında kolay, doğru ve hızlı şekilde erişim sağlanmalıdır…
Tarihi, kültürel ve çevresel hususiyetleri sebebiyle İstanbul Tarihi Alan Başkanlığı, Söğüt-Bilecik-Bursa Osmanlı Devleti’nin Kuruluşu Tarihi Alan Başkanlığı ve Sarıkamış Savaşları Alan Başkanlığı kurularak etkin çalışmaları sağlanmalıdır…
Genel bütçe içinde, münhasıran kültürün payı en az iki katına çıkacak şekilde artırılmalıdır…”
Kaynak: Yeni Şafak