Murray Bookchin ve Müslüman Kürt
Etnikçi, Stalinist, şiddete tapan bir hareket diye biliniyor, böyle algılanıyor PKK. Yaşananlar bu algıyı pekiştiriyor ama özellikle uluslararası arenada onu farklı algıla(t)ma gayretleri de var. PKK’nın son dönem ideolojisini, PYD’nin kantonlarını, HDP’li belediyelerin etkinliklerini, Demokratik Toplum Kongresi’ni ve öz-yönetim ilanlarının ne demek olduğunu anlamak için bunları bilmek şart. Joris Leverink’in geçenlerde yayınlanan “Murray Bookchin ve Kürt direnişi” yazısından (http://roarmag.org/author/joris/) başlayarak yapılacak bazı okumalar ufuk açıcı olabilir.
Murray Bookchin, “toplumsal ekoloji” adı verilen anarşizm ile ekolojiyi birleştiren bir siyasi düşünce ve hareketin kurucusu. Başta temel kitabı “Özgürlüğün Ekolojisi” olmak üzere birçok kitabı Türkçe’ye de çevrildi; Sol entelektüel kesimde oldukça biliniyor ve etkili. Bookchin’in asıl etkisi, Öcalan üzerine. 10 yıldan beri, birçok yerde Öcalan’ın Bookchin’den etkilenmesi konuşuluyor. Biz Leverink’e kulak verelim:
“Öcalan’ın yakalanması, PKK’nin bağımsızlık mücadelesi için bir kırılma noktasıydı. Çok kısa bir süre sonra örgüt, bağımsız bir devlet isteklerini yerel düzeyde daha fazla özerklik talebine çevirecekti. Öcalan ise, hapisteyken, Bookchin’in çalışmalarıyla tanışmaya başladı. Bookchin’in toplumsal dönüşüm üzerine yazıları onu bağımsız bir ulus-devlet idealinden vazgeçmesi ve bunun yerine ‘Demokratik Konfederalizm’ olarak adlandırdığı alternatif bir seyri takip etmesi açısından etkiledi. ……
Öcalan tarafından geliştirilen Demokratik Konfederalizm düşüncesinin, Bookchin’in toplumsal ekolojiye ilişkin düşünceleriyle birçok paralellik göstermesi tesadüfî değil. Öcalan, 2000’lerin başında, hapisteyken, ‘Özgürlüğün Ekolojisi’ni ve ‘Kentsiz Kentleşme’yi okumaya başladı ve kısa süre sonra kendisini Bookchin’in öğrencilerinden biri olarak ilan etti. Öcalan, avukatları aracılığıyla, Bookchin’in fikirlerinin Ortadoğu bağlamında uygulanabilirliğinin yollarını anlayabilmek için radikal düşünür ile bir görüşme ayarlamaya çalıştı.
Ne yazık ki o sırada Bookchin’in sağlığındaki kötülük nedeniyle bu görüşme hiç yapılamadı fakat Bookchin, Öcalan’a 2004 Mayıs’ında (bir) mesaj gönderdi……
Buna bir karşılık ve Bookchin’in Kürt hareketi üzerindeki eleştirel etkisini bir tür tasdik olarak, Temmuz 2006’da öldüğünde, bir PKK kongresi onu ’20. yüzyılın en büyük sosyal bilimcilerinden biri’ olarak onurlandırdı. Kongre, ‘yaratıcı ve gerçekleştirilebilir’ proje dediği demokratik konfederalizmi kuran ilk toplumun Kürtler olacağı umudunu da ifade etti.”
Gerçekten de hem söylem hem eylem düzeyinde, Bookchin’in Öcalan ve PKK üzerine büyük etkisi olduğu gayet net. Bunu konuda Sinan Tavukçu’nun kapsamlı analizi (http://www.sde.org.tr/tr/authordetail/murray-bookchinin-toplumsal-ekoloji-felsefesi-ve-kcknin-ideolojik-kodlari/995), mutlaka kayda alınmalı. PKK’nın yeni söylem ve eylemlerini anlamak için Asım Öz’ün “Demokratik modernite: PKK’nın yeni resmi ideolojisi” yazısı da (http://www.dunyabulteni.net/haberler/337791/pkknin-yeni-resmi-ideolojisi-demokratik-modernite) çok değerli. Yine aynı şekilde, “Rojava” denilen bölge başta olmak üzere, PKK denetimindeki pratiklerin Bookchin’in izleyicileri tarafından nasıl algılandığını görmek açısından Janet Biehl’in (http://www.biehlonbookchin.com/ ) sitesinde yayınlanmış yazı ve röportajlarını da okumakta yarar var.
Leverink, Biehl ve Batı radikal Solundan birçokları, Rojava dedikleri bölgede (ve muhtemelen şimdi de Türkiye’de öz-yönetim ilan edilen yerlerde) Bookchinci bir devrim yapıldığına inanıyorlar. Biehl, “Rojava’nın…. devrimci gelenek için önemi çok büyük. Tıpkı 1789’un Paris’i, 1905 ve 1917’nin St. Petersburg’u, 1936-37’nin Barcelona’sı gibi bugün de Rojava radikal hareketlerin odak noktası haline gelmiş durumda” diyor.
Batı radikal Solunun PKK-PYD’e bakışı, Öcalan’ın Bookchin ile ilişkisi konusunda farklı görüşler dile getirilebilir. Mesela “Öcalan ve örgüt, aslında etnikçi amaçlarını muhafaza ediyor ama pragmatistler; çıkarlarına ve duruma göre görüntülerinde değişiklik yapabiliyorlar, şimdi de dünyada kendilerine militan destekçiler sağlamak için bu yola gidiyorlar” denilebilir. Kendi adıma, bu yazıda sunmaya çalıştığım bilgiler ışığında düşünüldüğünde, son dönemde olanların, Çözüm Süreci boyunca örgütün niye şehirlerde yığınak yaptığının ve “devrimci halk savaşı” başlattığını ilan ederek sürece son verdiğinin, iş makinelerine ve barajlara saldırma amaçlarının daha iyi görülebildiği kanaatindeyim. Ne ki, bizim görmemizin fazlaca bir anlamı yok. “Kürt kimliği” adına barışçı bir siyaset içinde dile getirilemeyecek hangi talepleri kaldığını, kimlerin “devrim” fantezileri için kurban verilmek istendiğini, Müslüman Kürt halkının sorgulaması esas önemli olan. Elbette tüm bunları hepimizden iyi bilen ve barış ve demokrasiye inançlarının samimi olduğunu söyleyen HDP kadrolarının kendi söylem ve eylem farklarını ortaya koyabilmeleri de benzer önemde…
Kaynak: Yeni Şafak