Narsist

Narsisizm ya da narsizm, dilimize iki şekilde de geçmiş olan bu kavram, bir ara “özseverlik” diye tercümeedildi ama bence olmadı. Zira her insan özünü yani kendisini sever, bunun bırakın hastalıklı olmayı olumsuz bir manası bile yoktur. Oysa narsisizm- de söz konusu olan, kendine çakılma, kendine tapınma, sevmeyi bilmeme… Erken çocukluk yaşantılarındaki güçlüklerden kaynaklanan insanı da çevresindekileri de hayli zor durumda bırakan sağlıksız bir hal… Her türlü bencilliğin, kibir ve gururun, başkalarının haklarına saygı göstermemenin temelinde bulunan bu hal üzerine konuşalım. Ama dilerseniz uzun yolu tercih edelim, önce nelerin narsistik kişilik patolojisi olmadığı üzerinde duralım.

“Erken çocukluk yaşantılarındaki güçlükler” çok önemli narsistik tabloların ortaya çıkmasında. Kimi psikoloji yayınları, narsistik kişiliği çocuğu dünyanın, evin merkezi, yeni imparator haline getiren yetiştirme tarzına bağlıyor, aşırı şımartılan, her dediği yapılan çocukların ileride narsistik olacaklarını ima ediyor. Ben bu anlayışa da katılmıyorum. Narsistik kişiler, öylesine sevgiden, merhametten, sağlıklı insan ilişkisinden uzak bir hal ki, hatalı olsa dahi sevgi olan bir aile ortamında narsistik kişilik patolojileri ortaya çıkması zor. Yanlış anlaşılmasın, şımartmayı esas alan bir çocuk yetiştirme pratiğini desteklemiyorum elbette. Şımartmanın ilerideki yaşam zorluklarına hazırlanmama, hazır lopçuluğa alışma, sevginin emek olduğunu anlayamama, zahmetsiz mutluluk olamayacağını öğrenememe gibi birçok zararı var ama narsistik kişilik patolojisi dediğimizde kastımız bunların çok ötesinde.

Narsistik kişilik patolojileri, özellikle günümüzde çok vahim misallerini gördüğümüz kültürel narsisizm ile de bir ve aynı değiller. Şüphesiz narsisizm kültürü ne kadar yoğunsa narsistik kişilik bozukluğu görülme ihtimali de o kadar artıyor ama yine de ikisi arasında ayrım yapmak durumundayız.

“Kibir bele bağlanmış taş gibidir. Onunla ne yüzülür ne uçulur” (Hacı Bayram Veli) diye inanılan, gurur ve kibrin, insan kardeşlerimize ve hele de Yaratıcımıza karşı büyüklenmeci tavırların yerden yere vurulduğu bir inanç ve kültür dairesinde yaşıyoruz. Elbette özellikle modern zamanlarda bu dairenin kültür bölümüne kirli sular sızdı. Kadim zamanlarda buralarda “enayi” diye, “ene”sine saplanmış, bencil, kendini beğenmiş kimselere denilirken (Evliya Çelebi, “Seyahatname”, 1680) bu anlayış giderek tam tersine döndü, bir süreden beri bencil olmayanları, fırsatçılık yapmayanları böyle çağırmaya başladık. “Sen benim kim olduğumu biliyor musun?” diyenler evvelden de vardı şüphesiz, özellikle soy sop meraklısı kendini bilmezler böyle der, kendilerince caka satarlardı. Şimdilerdeyse herkesin “sen benim kim olduğumu biliyor musun?” demek için kendince bir gerekçe bulduğunu müşahede ediyoruz.

Narsisizmin kültürel görünümleri demişken, modern zamanlarda uçuşa geçen bu görünümlere neden olan kavramın yine Batı mahreçli olduğunu da bir yere kaydetmeliyiz. Narcissus ve Echo’nun hikâyesinin Yunan mitolojisinden günümüze kadar gelmiş birçok biçimi var. Üzerine çok şey söylenebilecek bu mitolojik anlatının en yaygın biçimlerinden birini anlatalım. Nergis çiçeğine de adını veren “Narcissus” doğduğunda kâhin, eğer kendi yüzünü görmezse çok uzun bir ömrü olacağı kehanetinde bulunur. Narcissus, büyüdükçe çok her görenin etkilendiği, perilerin bile âşık olduğu bir görünüme sahip olur. Bir peri olan Echo da ona aşık olur ama o da asla karşılık bulamaz. Derdinden dağlar arasında yankılanan bir ses oluncaya kadar erir gider. Çok ah alan Narcissus, bir av sonrası pınar kenarında eğildiğinde kendi yansımasını gördü. O da aşık oldu ama bir türlü ona kavuşamıyor, bağırmaktan başka elinden bir şey gelmiyordu. Siluetine baka baka can verdi ve nergise dönüştü.

Freud, narsisizmin somut gerçekliğe yabancı, mitolojiye batmış eski zaman insanına has bir durum olduğunu sanmakla yanılmıştı. Modernlikle birlikte yara alan insanın narsisizmi değil, iradesiydi. Hür irademiz tuz buz olurken, insanın benliği balon gibi şişirildikçe şişirildi. Artık kültürümüze “narsisizm kültürü”, zamanımıza “narsisizm çağı” (Christopher Lasch) deniyor. “Ben bencilik”te o kadar ileri gittik ki, 1970 sonrası doğanlara “ben nesli” adını verdi Dr. Jean Twenge.

Sıradan gurur ve kibirli tutumlardan da ayırt etmek lazım narsisizmi. Şüphesiz kibir ve gurur, narsisizmin olmazsa olmazı, çoğu zaman en iyi işareti… Ama maalesef narsistik kişilik bozukluğu özellikleri göstermediği halde bazen insanlar kibir ve gurur gösterisinden kaçamayabiliyorlar. Bunun en tipik örneği yetenekli insanlarda görülüyor. Mesela selika (Allah vergisi güzel söz söyleme ve akıcı, güzel yazma yeteneği) sahibi bir insan, bunun kıymetini bilip şükredeceğine, kendisini en iyi siyasetçi, en iyi bilim adamı, en iyi genel müdür sanıp çevresine ona göre davranmaya başlayabiliyor. “Yetenek Allah vergisidir, mütevazı olun; şöhret insanlardandır, müteşekkir olun; kendini beğenmişlik sizdendir dikkatli olun” sözü üzerine durup düşünmüyor.

Kaynak: Yeni Şafak

Son Videolar

Yükleniyor...

Galeri

Ekran-Resmi-2022-07-06-ÖS-12.47.15 Ekran-Resmi-2022-07-06-ÖS-12.46.20 Ekran-Resmi-2022-07-06-ÖS-12.46.35 Ekran-Resmi-2022-07-06-ÖS-12.46.58 Ekran-Resmi-2022-07-06-ÖS-12.47.34 Ekran-Resmi-2022-07-06-ÖS-12.45.41