Örgütsel yapılarda kimliklenmek
Kimlik meselesinde ulaştığımız sonuçların başında, insanın adeta ruhsal derisi durumundaki kimliğin kolektif boyutu hakkındaki tespitler geliyor. Kolektif kimliğimiz, özellikle aşağılanma, horlanma, yok sayılma hallerinde, uğrunda ölümü göze aldıracak kadar üzerimizde etkili.
Kolektif kimliğin en güçlü unsurlarını etnik ve dini kimlikler oluşturuyor. Milli kimlik ise, aynı devlet içinde yaşamakla alakalı… Hem nispeten geç ortaya çıkması hem de muhalif psikolojik yapılanmaya müsaade eden bir tabiatta olması nedeniyle kolektif kimliklerin içinde en zayıf olanı. Modern zamanlarda ulus-devlet formatına kan verebilmek için resmi ideolojiye dayalı bir ulusal kimlik inşasına girişildi. (Ulusal kimlik diye milli kimliğin modern zamanlardaki aldığı biçime diyoruz.) Batılı ulus-devletler, bu tek biçimli ulusal kimlik anlayışının sorunları çözmeyip arttıracağını kısa zamanda fark ederek demokrasilerini güçlendirip etnik ve dini kimlikleri özgürleştirdiler. Biz ise bu yola, esasen Ak Parti Hükümetlerinin icraatlarıyla girmeye çalışıyoruz. Tüm etnik ve dini kimliklerin kendilerini özgürce ifade etmelerinin anayasal güvence altına alınmasını sağlamak, bu arada da eski resmi ideolojiye dayalı, tek biçimli ulusal kimliğin yerine tarihdaşlık ve vatandaşlık esasına dayalı milli kimliğin yeşerip büyümesi için çabalıyoruz. Bu çabanın sonunda milli kimliğimiz, diğer kolektif kimlik unsurlarına rağmen bizi birbirimize yapıştırabilmeli. Her birimiz hür ve eşit Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları olmaktan dolayı övünç duyabilmeliyiz. Daha kat etmemiz gereken epey mesafe var ama yolumuz belli…
Kimlikle ilgili elde ettiğimiz bilgilerden çıkan ikinci bir sonuç, kimlik oluşumunda yaşamımızın ilk yıllarındaki aile ortamının ve ergenlik dönemindeki arkadaş çevresinin belirleyici bir etkisinin olması… Bu sonuç da en az ilki kadar önemli.
Kimliğimiz büyük ölçüde erken çocukluk yıllarında ve ergenlik döneminde şekilleniyor. Eğer, bu tespitte bir anlaşma sağlayabilmişsek, buradan asıl konuşmak istediğimiz konuya geçebiliriz. Asıl konuşmak istediğimiz konu, kimlikle ilgili “neredeyse bize özgü” bir toplumsal olgu.
Etnik ve dini kimlikler, kolektif kimliğimizin unsurları. Etnik kimliğin belirleyicisi ana dilin, örf ve adetlerin içine doğuyoruz. Toplumsal davranış ortaya çıkmasında dini kimlik de hemen hemen etnik kimlik kadar önemli. Dini kimlik unsurlarıyla da çok erken karşılaşıyoruz ve bu karşılaşma zihniyet ve davranış dünyamızı formatlıyor. Ergenlik dönemindeki referans akran gruplarıyla formata son şeklini veriyoruz. Buraya kadar sorun yok ama etnik ve dini kimliğimiz her birimizde aynı biçimde mi inşa oluyor diye sorduğumuzda işin çehresi değişiyor. Aynı ana dili konuşmak, etnik kimliğimizin; aynı dine veya mezhebe mensubiyetimizi bilmek, dini kimliğimizin ortak çekirdeğini oluşturuyor ama kimlik inşası her birimizin özelinde aynı çizgide ilerlemiyor. Mesela her ailenin ana diline, örf ve adetlerine özeni aynı değil; her evde şartları çok ama çok değişik dini pratikleri sunma ve öğrenme imkânları var. Buna rağmen etnik ve inanç özelliklerimiz hakkında, er veya geç toplumun ortak bilgi havuzuna dalabiliyor, benzerliklerimizi görüp kolayca “biz”leşebiliyoruz.
Ne ki bazılarımızın kimlikleşme serüvenleri, böyle olmuyor. O bazılarımız, etnik ve dini kimlikleri, toplumun genelinden farklı olarak, örgütsel yapılarda formatlananlar. Deyim yerindeyse örgütsel yapıların içine doğanlar; bir örgütün ideolojisini etnik ve dini kimlik diye benimseyenler. “Neredeyse bize özgü” dediğim toplumsal olgu işte bu. Elbette modern zamanlarda her toplumda, çocuklarını kendi inançlarına göre yetiştiren, genele göre marjinal kalan kesimler var ama bizde durum biraz daha farklı. Örgütsel yapıların içinde kimliklenenler, diğer toplumlara göre hayli fazla.
Etnikçi bir örgüte bağlı ailelerde doğan ve etnik kimliğini, kendiliğinden bir biçimde toplumun içinde öğrenmeyip örgüt ideolojisi şeklinde benimseyenler… Keza aynı şekilde, ilk bakışta aynı görünmekle birlikte, temele taalluk eden konularda dahi toplumun genelinden oldukça farklı inanç manzumesini dini kimlikleri olarak kabul edenler… Eğer bu kolektif kimlik oluşturucu örgütsel yapılara ergenlik döneminde katılan binlerce genci de ilave edersek, “neredeyse bize özgü” diye adlandırdığımız toplumsal olguyu daha net görebiliriz.
Nedenlerini ayrıca tartışabiliriz ama kabul etmeliyiz ki, bu ülkede kolektif kimliklerin inşasında, toplumun genel akışından oldukça farklı bir işleyişe sahip olan örgütsel yapılar çok etkinler. Etnik ve dini kimlik alanında faaliyet gösteren örgütler, çocuklarımıza, gençlerimize, nerdeyse toplumun kendisinden daha fazla kimlik alternatifleri sunuyorlar. Bu da kimlik sorunlarında fanatizmin ve şiddetin önünü açıyor. Yolumuz belli: Tarihdaşlık ve vatandaşlık esasına dayalı bir milli kimlik için çabalayacağız ama etnik ve dini kimliklerin toplumsaldan ziyade örgütsel yapılar tarafından belirlendiği böyle bir ortamda zorlanacağımız aşikâr.
Kaynak: Yeni Şafak