Özgürlük sorumsuzluk değildir!
Hukukçular bireyin özgürlüğünün sınırlarını bir başkasının özgürlük alanına girilmesi diye tarif ederler ama bu tanım adı üstünde hukuki. Özgürlüğümüzün gerçek sınırı, fiziki ve akli gücümüzle yapabileceğimiz her şey. Özgürlüğümüzün sınırı, fiziki ve akli potansiyelimiz ama bu madalyonun bir yüzü yalnızca. Öbür yüzde özgürlüğümüzün ilerleyebileceği yol hattını, rotasını belirleyen psikolojik organizasyonumuz, vicdanımız var. Vicdan, fiziki ve akli potansiyellerimizi bir sorumluluk kalıbına sokar, ne ölçüde fiiliyata dönüşebileceklerini belirler; özgürlüğümüzü çerçeveler. Vicdan tuvali olmadan özgürlük tablosu ortaya çıkmaz. Ya da daha doğru bir deyişle insan sorumluluklarını hatırlatan vicdanının sesini dinleyebildiği anlamda sahiden özgürleşir.
Özgürleşmek, kendini, gücünü ve sınırlarını, en önemlisi de sorumluluklarını bilmekten geçer. Eğer bir insan hayata dair sorumluluklarını üzerine alamıyorsa, yaşadığı olaylarda kendi payını göremiyorsa, onun değişim (dünyayı ve kendini değiştirme) için hiçbir çaba harcamayacağı, bu çabayı anlamsız bulacağı açık. Böyle bir insanın özgürlük diye bir derdi yoktur veya serkeşliği özgürlük sanmaktadır. Ancak sorumluluğunun ve başına gelenlere kendi katkısının farkında olan insan, değişim için bir inanç ve umut taşıyabilir, arzusunu iradesinin rehberliğinde değişmeye doğru yöneltebilir. Özgürlüğünü sorumluluklarını kavradığı ölçüde sorunsallaştırır.
Sorumlu insan, özgür insandır. Özgür insan, irade ve vicdan sahibidir. Kendisini kuşatan tüm sınırlamaları, biyolojik, toplumsal, zihinsel programları aşmaya çalışan, ruhuna üflenmiş Yaratıcı özü keşfedip tanımaya, gürleştirmeye çalışan kimsedir. Buna göre insanın özgürlüğünden değil de özgürleşmeye çalışmasında bahsetmek, daha uygun aslında.
Maalesef bugün, fazlaca düşünmeksizin, gündelik yaşantı sırasında özgürlüğü, nefsanî arzuların hayata geçirilmesi manasında kullanıyoruz. Artık sorumluluk üstlenen vicdan ve iradeden ziyade bilinçdışından, ihtiyaç ve arzulardan bahsediyoruz. Başka türlü, tüketim kültürü, hayatlarımıza böylesine hâkim olamazdı. Bilinçdışı ve arzunun yanısıra modern bilim adına her şeyin bir sebebe bağlanması, davranışlarımızdan ekonomik durumun, genlerimizin vs. sorumlu olduğunun ilan edilmesi, irademizle birlikte sorumluluğumuzun da giderek tedavülden kaldırılmasına neden oldu. Önceden insan iradesine bağlanan nedenlerin birçoğu genetikle ve dış koşullarla açıklanmaya girişilince, davranışlarımızın sorumluluğunu alacak kimse kalmadı.
Şimdi yeni baştan kavramları tasnif etmeli, her şeyi yerli yerine koymalıyız. Modernlik, arzu ile anlamı, özgürlük ile vicdan ve iradeyi birbirinden koparmaya çalıştı. Oysa bunların hepsi birbirine sıkı sıkıya bağlı; bilinçli hallerimiz bilinçdışımızdan, arzularımız da anlamdan bağımsız değil. Yürütücü mevkii de ise vicdan ve irade var.
Hep söylüyoruz, insan arzusu, hayvani arzudan tamamen farklı. Asıl amacı tanınma ve sevilme ama bir de geleceğe yönelik. Geleceği biçimlendirmeye, umutlarımızı hatıra ve hayallerimizi katarak adlandırmaya çalışıyor. Arzu, kendimizi geleceğe yöneltmenin muharrik gücü… İnsan, arzulayan varlık ama arzusunu nasıl dışa vuracağı, insana yakışır bir yol bulup bulamayacağı da önemli. Bunu başarabilmek için, iradenin direksiyon başında olması lazım. Bu yüzden de nasıl özgürlük sorumlulukla yan yana, iç içe ise, arzu da iradeyle sarmaş dolaş. Arzu yoksa irade de yok, irade yoksa arzu saçma. Arzusuz irade de iradesiz arzu da inançsızlığın değişik türleri…
İnsanın başına gelenlerin sorumlusu, sanılanın aksine arzular değil, iradesi alınmış dünyada, arzuların rehbersiz kalması. Artık 200 yıl önce Batı’da yapıldığı gibi arzuyu ve iradeyi karşı karşıya koymamamız, onların birbirinin mütemmim cüzleri olduklarını anlamamız gerekiyor: “Arzu iradeye sıcaklık, içerik, hayal gücü, çocuk oyunu, tazelik ve zenginlik kazandırır. İrade arzuyu korur, onun çok büyük tehlikelere girmeden devamını sağlar. Fakat arzu olmadan irade, yaşam gücünü, canlılığını yitirir ve kendiyle çelişerek yok olur. Sadece irade var, arzu yoksa, elinizde kurumuş, Viktorya dönemi neopüriten insan kalır. Sadece arzu var, irade yoksa, elinizde çocuk kalmış yetişkin olarak robot adama dönebilecek, yönlendirilen, özgür olmayan, çocuksu insan kalır.” Batılılar bu cümlelerin sahibi Rollo May gibi sağduyulu varoluşçulara kulak vermeli. Bizimse bakacağımız yer besbelli. İnançlarımıza göre, insan iradesi, Allah’ın yani kozmik bütünün cüzüdür ve onunla birlikte vardır. O’na rağmen, O’na karşı, O’nun edilgen bir parçası olarak değil, O’nunla birlikte… Biz insanız. Mutlak varlığın, haysiyetli kıldığı özgür ruhlarız. Doğanın ve diğer varlıkların emanetini üstlenebilecek donanıma sahip sorumlu varlıklarız.
Kaynak: Yeni Şafak