Para ve saadet
Para ekonomisinin olumlu yanları da var. Her şeyden önce para, insanın amaçlarına yönelik aletler yapmaya muktedir bir canlı olduğunun en açık kanıtı. Alet, insan dehasını sembolize eder, iradesinin ihtişamını ve aynı zamanda sınırlarını canlandırır veya içerir. Para sayesinde çok fazla insanla ilişki kurabiliriz. Birbirimize karşı yükümlülüklerimizi özel hizmet ve ürünlerle sınırlayabiliriz, diğer ekonomik sistemlerde olmayan doyumlar yaşayabiliriz. Para ekonomisinin ayrıca bireyselliklerin gerçekleştirilebileceği özgür bir ortamda, kişisel ilgi ve çıkarların korunup sürdürülebilmesi; işçinin üretim araçlarından kopartılması ve mutlakçılığın baskılarından, içinde yaşanılan sosyal grupların sınırlamalarından kurtulma gibi faydalarından da bahsedilebilir. Para ekonomisinin olumlu yanları olarak bunları sıralar düşünürümüz Georg Simmel, ama yol açtığı kültür trajedisi nedeniyle ona geçer not vermez. Para ekonomisinde parasız olmaz ama onunla da saadet olmaz.
Kimi liberallere, Allah selamet versin, pek sevdiğim Atilla Yayla Hoca’ya göre ise başımıza gelen her ne iyi şey varsa, çoğu para sayesinde… Hocanın 6 Ekim 2015 tarihli Yeni Şafak’taki “İnsanların Hayattaki Beklentileri” başlıklı yazısını kısaltarak okuyalım:
“Denilir ki, insanlar zengin olmak, istediği her şeyi kolayca satın almak arzusuyla dolup taşar. Beğendiğini satın alabilen, endişe duymadan harcama yapmaya gücü olan insan mutlu insandır… ABD’deki… bir araştırma, insanları paradan puldan çok toplum içindeki statünün mutlu ettiğini gösterdi. Araştırma ‘beğenilen’ ve ‘saygı duyulan’ kişilerin geliri yüksek kişilerden daha mutlu olduğunu ortaya çıkardı… Yine araştırmaya göre, zenginliğin, paranın sağladığı saadet zamanla azalmakta, beğenilmek ve sosyal saygınlık ise kalıcı olmakta. Daha önce yapılan başka araştırmalarda da, mutluluk-para ilişkisi hakkında birden fazla eğilimin mevcut olduğunun tespit edildiğini okumuştum. Buna göre, sıfır noktasından veya çok aşağı gelir seviyelerinden hayata başlamasına rağmen iş yapıp para kazanarak gelir/kazanç merdiveninde yukarılara tırmanmaları insanlara büyük mutluluk veriyor. Ancak, aynı mutluluk hâli miras veya büyük bağış yoluyla hazır paraya konan insanlarda, özellikle gençlerde görülmüyor. Hatta, çoğu zaman, tersi vuku buluyor…
Aynı hususlar hem peygamberler hem filozoflar tarafından çok önceleri zaten vurgulanmıştı. Mesela, David Hume ve Adam Smith’in eserlerinde, insanların tasvip edilme arzusuna sahip ve bunun insan davranışlarını sevk ve idare etmede çok tesirli olduğu vurgulanır. Bununla beraber, hakikati görmek için peygamber veya filozof olmaya ihtiyaç yok… Paranın, para kazanma arzusu ve çabasının, zengin ve varlıklı olmaya çalışmanın ilgili şahsa da topluma da çok faydalı olduğu kanaatindeyim. Tarih de buna şahit…
Bununla beraber… para kendi başına bir amaç değil. O da nihayetinde saygı ve kabul görmenin bir aracına dönüşüyor, aynen sporda, bilimde, sanatta başarı gibi. Ancak, kesin olan şu ki, paranın ve para kazanma yolundaki çabaların insanlığa katkısı, sporun, bilimin ve sanatın katkısından çok daha -hatta karşılaştırılamayacak kadar- fazla.”
Para, çok açık biçimde insan dehasının en parlak ürünlerinden… Bugünkü modern devlet yapısında ve devletlerarası işleyişte parayı ve ekonomisini eleştirebilirsiniz ama tümüyle reddetmeniz imkânsız. Su katılmamış anarşist değilseniz, bunlar tartışmasız hususlar… Önemli olan ve üzerinde daha çok durmamız gereken, ahlaklı bir yaşam felsefesi içinde parayı nereye yerleştireceğimiz, para ekonomisinde nasıl bir tavır alacağımız. Bir hayat mücadelesi sürdürür insan, muvaffak olmak ister. Para kazanmak, başka insanların çalışmaları için ekmek kapısı açılmasına vesile olmak elbette muvaffakiyetlerden bir tanesi.
Mutluluk ise, ahlak ve yaşam felsefeleri bağlamında, daha tanımından başlayarak, üzerinde uzun uzun konuşmamız gereken bambaşka bir mevzu… Ama hemen söylemeliyim, düşünce tarihinde mutluluk hep erdemlerle birlikte ele alınır. Özellikle Müslüman filozoflar, mutluluğu ifade etmek için “es-saade” kelimesini kullanırlar ve bu konuda konuşmaya başladıklarında ilk yaptıkları, kendi mutluluk anlayışlarıyla halk arasında “mutluluk zannedilen şeyler”i ayırmaktır. Bunun için de “es-saadetü’l kusva, uzma, ulya” yani “en yüce mutluluk” demeyi yeğlerler.
Yayla Hocamız, “Para kendi başına bir amaç değil” diyor ama erdemlerden ziyade parayı öne çıkardığımızda ister istemez para amaçlaşmaz mı? Paranın en belirgin toplumsal ve psikolojik işlevi, diğer amaçları araç düzeyine indirmek değil mi? Aksi misaller olsa da yaşadıklarımız bunu göstermiyor mu? Para, kazanırız ya da kazanamayız, biz hayat mücadelesi için çalışalım, “en yüce mutluluk” için uğraşalım.
Kaynak: Yeni Şafak