Recep Tayyip Erdoğan
Etkisi giderek güçlenen bir rüzgâr olduğunu artık tüm dünya biliyor, hissediyor. Köhnemiş olanı yıkarken yeni dünyalar inşa eden, toprağa serptiği tohumları getirdiği yağmurlarla besleyip büyüten bir rüzgâr…
Tanınmaya başladığı 30 yıl öncesinde, bugünleri görebilen birisi olduğunu sanmıyorum. Hele benim gibi rüzgârı da, etkisinin kalıcılığını da çok sonradan anlayanlar… Önce müthiş başarısını selamlayıp bir özeleştiri yaptıktan sonra söz almalıyız. Hiç birimizin siyasi öngörüsü onun hızına yetişemedi, çoğumuz rüzgârın tesiriyle ters köşe olduk.
Olaylara, olgulara psikolojiden bakanlar (ki bunun için psikolojik bilimlerde akademisyen olma şartı yoktur), siyasetin, sosyolojinin tozundan dumanından önünü göremeyenlere göre daha iyi öngörülerde bulunabilirler. Refah Partisi”nin önlenemez yükselişini görebilmiş, 26 Nisan 1995 tarihli Yeni Şafak”ta yazmıştım: “Refah Partisi”nin kendi yapısının yükselişte bir rolü aranacaksa eğer, bunun çok farklı bir yerde aranması gerektiğini düşünüyorum. Bu yer, bazı Refah Partili figürlerin, bazen de Refah Partisi”nin bizatihi kendisinin, kitlelere inanılmayacak kolay ölçülerde, özdeşim imkânları sunuyor olmalarıdır. Refah Partisi”nin hiç göze çarpmıyorlar gibi görünen bazı (Sayın Abdullah Gül, Sayın Tayyip Erdoğan gibi) figürleri, sessiz, mağdur, mazlum, haklı ve halktan imajlarıyla ve bütün bu imaj potansiyellerinin yanında başarılı kişilikleriyle inanılmaz bir medyatik etki gücüne sahiptirler. Bu insanlar, her görüntüleriyle halkta “tıpkı bizim gibi” diye özetlenebilecek bir özdeşim etkisi yapmaktadırlar. Bu partimize karşı yapılan, hep altında bir hinliğin olduğunu bir türlü gizleyemeyen çullanma kampanyaları da, tam tersine bizzat bu partimizi mağdur konumuna düşürmekte, kendini hep mağdur olarak algılamış halka böylelikle, müthiş bir özdeşim ve “Refahlılaşma” fırsatı sunulmaktadır.”
Bu öngörüme rağmen 3 Kasım 2002 seçim sonuçları karşısındaki şaşkınlığımı utanarak hatırlarım. Hatta partilerin aday listeleri açıklandığında, Ak Parti”nin Adana birinci sıra adayı, “sahiden dostum Ömer Çelik mi?” diye kendisini arayıp sorma densizliğinde bulunduğumu da unutmuyorum. Bu zalim düzen, çok darda kalmış, kendisini yenileyebilmek için şimdi bizim insanlarımızı entegre ederek pul gibi harcayacak diye korkuya kapılmıştım.
Ak Parti”nin kalıcılığı, Erdoğan”ın liderliğinin karizmatik niteliği konusunda beni ilk uyaran Hacettepe Üniversitesi Sosyal Psikoloji”deki genç hocalardan rahmetli Sertan Bozkurt oldu. 2004″te İlk karşılaşmamızda “Ak Parti Temsilleri” adlı bir çalışma yaptığını, ilk alan incelemelerinde karşılaştığı sonuçların çok ilgi çekici olduğunu, yoksulların Ak Parti”yle ve Erdoğan”la ilgili beklenti yüksekliklerine inanamadığını belirtiyor, araştırmayı birlikte genişletmeyi öneriyordu. Sonra bir kaç kere daha görüşebildik ve maalesef bana ilk alan incelemesini ve araştırma taslağını gönderdikten birkaç gün sonra elim bir trafik kazasında, gencecik iken ebediyete irtihal etti.
Rahmetli Sertan Bozkurt, daha 2004″te araştırmasında şu saptamayı yapıyordu: “Ak Partiye ilişkin temsillerin çalışıldığı bu araştırmadaki sosyoekonomik seviyesi düşük grupta, Recep Tayyip Erdoğan temsili oldukça ağır. Parti başarısı, oy oranlarının nasıl dağıldığı ya da Ak Parti dendiğinde akla nelerin geldiği sorulduğunda Recep Tayyip Erdoğan temsili geçiyor. Dahası, parti ile Recep Tayyip Erdoğan iç içe girmiş gibi. Üstelik, Parti ile ilgili düşünceler sorulduğunda bile soru sanki Recep Tayyip Erdoğan hakkındaymış gibi cevaplanmaktadır:
– Partinin çalışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
– Çok iyi bana göre, dört dörtlük… İstanbul”dan geldi bu…
Sosyoekonomik seviyesi yüksek olanlarda ise Ak Parti”ye yönelik küçümser ifadeler dikkat çekiyordu. Bu durum Ak Parti”ye oy verdiği düşünülen deneklere yönelik sınıflamadan mı (düşük, eğitim, gelir ve statüdeki seçmenler), partinin arada kalmış olduğu düşünülen söyleminden mi (devamı olduğu düşünülen Selamet-Refah Partisi”ne göre sistemle barışık olmaya-görünmeye- çalışmaları), yoksa bazı parti yöneticilerinin, kurucularının alt sınıflardan gelmesinden mi (Kasımpaşalı) kaynaklandığı konusunda kesin bir yargıya varmak güç.”
Siyaseten Erdoğan”a tam destek vermem, 12 Haziran 2011 seçimleri sonrasında başladı. Ama desteğini aldığı mazlumların ona yüklediği karizmanın giderek büyümesini, liderliğini yaptığı sessiz bir devrimin durmaksızın ilerleyişini hep gördüm. Ama itiraf ediyorum bu haldeyken dahi bugünleri fark edemedim. Onun yükselişini ele alan 2009 tarihli yazımın başlığına baksanıza: “Erdoğan: İslam Dünyasının Obama”sı”… Nereden bilebilirdim o sıralar ezilen dünya için umut ışığı olan Obama”nın mum gibi eriyip giderken Anadolu rüzgârının etkisini arttırıp mazlumlara bereketler getireceğini?
Ömrün sağlıklı ve uzun, hizmetlerin hayırlı ve daim olsun Cumhurbaşkanım.
Kaynak: Yeni Şafak