Recep Tayyip Erdoğan ve karizması
Siyasi ve toplumsal tarihimizi, gündemi anlayabilmek için psikolojiden bakıldığında katkı sağlayabilecek bir kavram da karizma. Fanatizm gibi karizmayı da anlarsak siyasete ve topluma bakışımız, hem derinlik hem netlik kazanabilir. Bazı liderleri, kimi özellikleri diğerlerinden kesinlikle farklı kılıyor. Bu farklılık, tüm diğer unsurların yanı sıra kişilik özelliklerini kapsayan bir psikolojik öğeyi de ihtiva ediyor. “Karizma” kavramı, işte bu psikolojik öğeyi tanımlamak istiyor.
Liderin karizmasının; toplumu, kitleleri etkileme gücünün kaynağı, doğrudan doğruya insanın grup-varlık oluşuyla ilgili görünüyor. Nasıl zekâ, kavrayış ve hafıza gücü gibi bireysel yeteneklerimiz varsa, grup-varlık olma hususunda da birbirimizden farklı özellikler, yetenekler taşıyoruz. Grup-varlık olmaktan kaynaklanan yeteneğimize, içinde yaşadığımız toplumu anlama ve koruma potansiyeli diyebiliriz. Aramızdan bazılarında, bu yetenek çok daha gelişmiş durumda; onlar hep kendilerini topluluklarına adama, sürekli olarak topluluklarını düşünme eğilimindeler. Bunda ne kadar başarılı olabilirlerse o kadar liderlik yeteneğini ve karizmayı haiz oluyorlar. Bizim ve grubumuzun insanlık halini fark eden, bize ve grubumuza değer veren, bizleri koruyan insanlara daha çabuk güveniyor, onları öne çıkararak liderleştiriyoruz. Bu kişilere karizmatik özellikler bahşediyor ya da Yaratıcı tarafından bahşedilmiş olduğuna hükmediyoruz. Zaten karizma kavramı, en çok “Maşallah” sözünün anlamına yakın düşüyor.
Demek ki karizma, öncelikle toplumsal ihtiyaçları sezme ve onlar için öne çıkıp cansiperane savunmakla ilgili. Ama karizmatik özellik her toplumda, her dönemde işlevsel olmuyor. Karizmatik liderler, daha ziyade o toplumların, zihinlerin derin bunalım, yani kriz dönemlerinde ortaya çıkma eğilimi gösteriyorlar. Bunun tersi de doğru; liderliğin değil sistemin önemli olduğu, işlerin bir biçimde yolunda gittiği zamanlarda, örneğin bugün modern Batı toplumlarında karizmatik liderlere fazlaca ihtiyaç duyulmuyor. Bizim gibi henüz kurumsallık ve iş tanımlarında sorunu olan modernleşme sürecindeki ülkelerde toplum, kendi arzu ve ihtiyaçlarını temsil eden başarılı kimseleri her alanda öne çıkarıyor ve onlara iş tanımının ötesinde, kurtarıcı, karizmatik özellikler bahşediyor. “Karizmatik” olarak öne çıkarılmış kişinin de bu dönemde büyük lider olarak tarihe geçme şansı artıyor.
Toplumumuz, kökenlerini Osmanlı gerileme sürecine kadar götürebileceğimiz bir zaman diliminden beri krizlerle boğuşuyor; bir yandan kendine özgü modernleşmenin bir yandan da demokratikleşmenin mücadelesini veriyor. Sürekli olarak bir inşa faaliyeti, bitmek bilmeyen bir yapıp bozma süreci işliyor. Modernlik ve demokrasi, iki yüz yıldan beri henüz tam anlamıyla kurumsallaşmış değil. Modernleşme ve demokratikleşme sürecini henüz tamamlayamamış, kurumsallaştıramamış olduğumuzdan psikolojimiz mütemadiyen kriz algısı yaşıyor ve iç dünyamızda hep “kaos olabilir” sinyalleri yanıp sönüyor. Toplumsal ihtiyaçlarımızın belirlenmesi ve arzu akışımızın belli ideallere doğru sevk edilebilmesi için kurumsallık ve iş tanımı eksikliğini dolduracak karizmatik liderlere ihtiyaç duyuyoruz. Sadece ortalama insanımızın siyasi kanaatlerini, zihin dünyasını değil düşünce insanlarımızın tarihimiz adına yaptıkları değerlendirmelerin çoğunu da karizmatik şahsiyetler etrafında söylenenler oluşturuyor. Öyle ki, II. Mahmut, Abdülhamid Han, Mustafa Kemal Atatürk, Adnan Menderes, Turgut Özal ve Recep Tayyip Erdoğan”ın biyografilerini ve lider olarak yaptıklarını iyi bilen bir tarih öğrencisi, modernleşme tarihimizin künhüne de vâkıftır diyebiliriz.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan”ın karizmatik gücü; siyasette ortaya koyduğu cehdin, milletin kangrenleşmiş ve artık acil hale gelmiş meselelerine çözüm ihtiyacını karşılayabilme umudundan kaynaklanıyor. Onun simgeselliği; milletin devletle kavgasının sonlandırılması, Cumhuriyet”in nihayet halkına kavuşması, halkın vatandaş olması anlamlarına matuf. Doğduğu ve yaşadığı yer, aile profili, eğitiminden duruşuna, yürüyüşünden konuşmasına ve yaşama tarzına tüm özellikleri halkın ihtiyaçlarını giderme umudunu birebir karşılıyor. Halk, onun başbakanlığı zamanlarında ona atfettiği karizma sayesinde kendisini hür ve eşit vatandaş olarak görüyor, onun sayesinde mukadderatına el koyabildiğini düşünüyor, kendisini Cumhuriyet”in cumhuru gibi hissedebiliyor. Millet, bırakın vasiye ve veliye ihtiyacı olmadığını haykırmayı, vesayet sisteminin temsilcilerine karşı kendisini bizatihi “Başbakan” gibi yaşıyor. Onun için yapılan sosyolojik analizlerdeki çevrenin merkeze yürüyüşü ve yerleşmesi metaforu, doğru ama yetersiz; o, milletin bizzat kendisinin iktidar olması demek.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Cumhuriyet tarihimizdeki en güçlü karizmatik liderlerden birisi ama aynı zamanda bizim hâlâ karizmaya ihtiyaç duyan, modernleşmesini ve demokrasisini kurumsallaştıramamış bir toplumsal formasyona sahip olduğumuzun da simgesi. Ona muhalifseniz size dostça bir önerim var: Muhalefetinizi onun karizmasına karşı çıkarak, şahsiyet özelliklerine “otoriter” vs. gibi sıfatlarla zedelemeye çalışarak yapmayın, demokrasimizin bir an önce kurumsallaşması için çabalayın. Onun karizması vatandaşın, ceberut devlete ve egemen oligarşiye karşı hür ve eşit olma istek ve ihtiyacının karşılığında doğdu. Recep Tayyip Erdoğan”la mücadele ediyoruz derken milletle karşı karşıya gelen bedbahtlardan olmayın.
Kaynak: Yeni Şafak