Sekülerlik ve etnik kimlik kardeştir

Herkes bir kimliğe mecbur, insan için en imkânsız şey, fark edilmeden bir kenarda yaşamak. Kimliğimiz ruhsal derimiz; üstelik çok hassas bir deri, üzeri ince duygusal bir zarla kaplı sadece. Kimlik siyasetlerine verip veriştirmek, kolay yola sapmak. Zor olanı, kimlik üzerine düşünmek; bu mevzu söz konusu olduğunda insanların, adeta derileri yüzülmüş, sinir uçları açıkta kaldıklarını, en nazik dokunuşlarda bile vaveyla kopmasının an meselesi olduğunu bilerek konuşmak, davranmak… Sevr’de İngilizlerin devlet rüşvetini reddeden, dini kimlikleri uyarınca davranmayı seçen Kürtlerin neden 7 Haziran seçiminde etnikçi, seküler, terörü meşru gören bir yapıya oy verdiklerini konuşmaya başlamıştık. Sevr’den bu yana kimliklerimize neler olduğunu anlayabilmek için kimlik konusundaki temel bilgileri masaya dökmeye karar vermiştik. Kimliğimizi bebeklik, çocukluk yıllarındaki temeller üzerine gençlik döneminde edindiğimizi söyledik. Cumhuriyet tarihimiz boyunca beş neslin gençlik dönemi yaşadığını, Kürt meselesinin ve etnik terörün 35 yıldır gündemimizi doldurduğunu, iki neslin bu çatışma ortamında gençliklerini geçirip kimliklendiğini hatırlatarak devam edelim.
Bireysel kimliğimizin yanı sıra bir de toplumsal kimliğimiz var. Mesela mesleğimiz, tuttuğumuz takım, devam ettiğimiz hemşehrilik ve hobi derneği üyelikleri, katıldığımız sivil toplum etkinlikleri toplumsal kimliğimizin içinde yer alıyor. Ama toplumsal kimliğimizin temel direklerini onlardan ziyade “kolektif kimlik” dediğimiz etnik, dini ve ulusal (modern devlet tabiiyeti) kimlikler oluşturuyor. Kimliğimizdeki hassasiyet, esasen bunlardan kaynaklanıyor. Hepimiz etnik, dini ve ulusal kimliğimize herkes tarafından saygı gösterilsin istiyoruz. Gelişmiş, liberal toplumlarda, kolektif kimliklerden ziyade kimliğin bireysel ve diğer toplumsal özellikleri daha önde geliyor. Hatta toplumsallığın, kamusallığın bile çöküş içinde olduğundan bahsediliyor ama modern batının haricindeki coğrafyalarda bireysel kimlik, nerdeyse hiç ortaya çıkamıyor kolektif kimlikler arasında kaybolup gidiyor.
Bir geleneğin, kültürün içinde doğuyoruz ama bebeğin ilk fark edişleri ve temel öğrenmeleri dikkate alındığında asıl doğduğumuz yer, anamızın dili. Etnisitenin ve etnik kimliğin belirleyicisi anadil. Anadilimizin aynı olduğu insanlarla, aynı etnik kimliğe sahibiz, istesek de istemesek de aynı kaderi paylaşıyor, dolayısıyla onlardan yana hissediyoruz. Dini ve ulusal kimlikler, etnik kimlikten sonra ortaya çıkıyor. Ev, mahalle, akraba, okul gibi ortamlar, ideolojik aygıtlar vasıtasıyla din, mezhep ve resmi (ulusal) kimlikleri biraz bilinçli biçimde içselleştiriyoruz.
Modernlik-öncesi uzun insanlık tarihi boyunca din, kolektif kimliğin neredeyse yegâne unsuru olmuş. Tabi olunan devlete bağlılık, henüz “ulusal” kimlik düzeyine gelmemiş. Aşiret, boy gibi etnik özellikler sadece dini kimliğin pekiştiricisi olarak rol oynamış, kendileri kimliğin ana belirleyicisi olamamış, ikincil düzeyde kalmışlar. Ama modern zamanlarda bu kimlik dinamizmi baştan aşağı değişti, dini kimlik gerilerken etnik ve “ulusal” kimlik onun yerini almaya başladı.
Modern zamanların başlangıcında, batıdaki güç mücadelesinin içinde, feodallere ve onların müttefiki dini otoritelere karşı toplumu arkasına almaya çalışan burjuvazinin yeni kimlik önerisi, sekülerliğe dayanıyordu. Sekülerliği, din-devlet ilişkilerindeki laiklik ile karıştırmamak lazım. Sekülerlik, hem modernleşmenin bir parçası hem de “modern” ile aynı kökenden; “yaşanılan zaman” manasına geliyor. Seküler kişi dediğimizde, referanslarını “kutsal”dan ziyade yaşadığı zamanın şartlarından alan kimse demek istiyoruz. İnsanın zihinsel işleyiş ve karar alma mekanizmalarında dinin, kutsalın yerini, dünyevi, profan süreçlerin alması, sekülerleşme. Batıdaki sekülerleşme, Hıristiyanlığın kendi teolojisinin içindeki bir sorun ya da durum olarak gündeme gelmiş ve Protestanlık öncesine uzanan uzun bir geçmişe sahip. Sekülerlik, dinsizlikten ziyade dinin dünyevi bir yorumla algılanması demek ama Batı-Hıristiyan tipi sekülerliğin önemli bir kısmının dinsizliğe, hatta din karşıtlığına dönüştüğü de ortada. Sekülerlik, modernliğin olmazsa olmazı. Modern zamanlarda hayatlarımız sekülerleşirken buna bağlı olarak kolektif kimliğimizde dinin yeri de geriliyor.
Batıda, modernliğin ve kapitalizmin kurucu sınıfı burjuvazi, dini kolektif kimlikten uzaklaştırıp sekülerliğe yer açabilmek için ikili hamle yaptı. Bunlardan birincisi, zaten her insanın içine doğduğu ama geleneksel zamanlarda öne çıkmayan etnik kimliğe vurgu yaparak, harekete geçirmek, ikincisi ise tarih sahnesindeki mevcut ve yeni çıkacak (ulus) devletleri etnisite üzerine bina edip meşrulaştırmaktı. Bu projenin en büyük zaafı, şöyle ya da böyle, “her etnisiteye bir devlet” anlayışına yol açması ama yeryüzünde tek bir etnisiteden müteşekkil tek bir ulus-devletin bile bulunmamasıydı. Onlar, bu açmazı bireyi ve liberal demokrasiyi güçlendirerek aştılar, üstelik etnisite sorununu yeni modernleşmeye başlayan batı-dışı dünyanın kucağına bırakıverdiler…

Kaynak: Yeni Şafak

Son Videolar

Yükleniyor...

Galeri

Ekran-Resmi-2022-07-06-ÖS-12.47.15 Ekran-Resmi-2022-07-06-ÖS-12.46.20 Ekran-Resmi-2022-07-06-ÖS-12.46.35 Ekran-Resmi-2022-07-06-ÖS-12.46.58 Ekran-Resmi-2022-07-06-ÖS-12.47.34 Ekran-Resmi-2022-07-06-ÖS-12.45.41