Sosyal atom parçalandı!
Bir süreden beri (ki o sürenin başlangıcı hiç de sanıldığı gibi dershane meselesinin ortaya çıktığı şu son birkaç ay değildir, epey gerilere gider), şöyle veya böyle yaşadığımız şu camia-hükümet geriliminin gelinen noktasında artık iplerin koptuğunu hepimiz görüyoruz. Yahya Kemal, “Bir bitmeyecek şevk verirken beste/ Bir tel kopar ve ahenk ebediyen bozulur” diyor ya, şimdiki yaşadığımız öyle bir tel kopmasıyla izah edilecek gibi değil, epey zamandır camia-hükümet ilişkilerinde ahenkten eser yoktu. Bütün orkestra, isteksiz ve şevksiz bir biçimde önlerindeki pek de kaliteli olmayan bir besteyi seslendirmeye çalışıyorlardı. Biz dinleyiciler bitse de gitsek havasındaydık ama icra edilen tatsız eser, öylesine uzun ve üstelik tüm çalgıları ihtiva edecek genişlikte idi ki, çaresiz katlanmak, oturup dinliyormuş gibi yapmak zorundaydık. Kimi edebinden, çoğu ne yapacağını bilemediğinden hiçbir şey yokmuş gibi çalmaya ve dinlemeye devam ediyordu.
Orkestra şefini soruyorsunuz değil mi? Sormayın, daha doğrusu ne siz sorun ne ben söyleyeyim. Hakiki şef, her zamanki çalışkanlığı, coşku ve enerjisi içinde olağan bir konseri yönetiyormuş gibi yapıyor, arada bazı enstrüman sahiplerinin dikkatlerinin çok uzaklara daldığını, zaten iyi olmayan besteye işleri iyice karıştıracak yeni bir melodi katma arayışı içinde olduklarını hissediyordu. Bazıları için adeta uzaklarda bir şef daha var gibiydi.
7 Şubat krizinde patlak verdi, Çözüm sürecinde, Gezi”de camia ile hükümet arasındaki ahenksizlik iyice arttı; dershane meselesinde ayyuka çıktı. Camia sözcüleri, genellikle karşıdan konuşuyordu. Bir hükümetin dediklerine bir uzak diyarlardan gelecek cevaba bakmaktan yorulduk. Milletvekillerinin istifalarının hemen ardından bir sabah, aylardır süren üç farklı soruşturmanın birleştirilip düğmeye basılmasıyla, artık bu zor ilişkinin bittiğine hepimiz kesinkes kani olduk. Bu ilişki bitti, bu şarkı artık söylenmeyecek. Haddizatında ahenk falan da yoktu, en nihayetinde orkestra üyeleri enstrümanlarını yerlere attılar, birbirlerine bağırıp çağırmaya başladılar. Bizim, izleyicilerin arasından bazı kimseler orkestraya hakaretler yağdırıyorlar; çoğumuz şaşkınlık içindeyiz ve her an biz de birbirimizle karşı karşıya gelebiliriz. Çıkış öyle kolay değil bu konserden.
Camia-hükümet ilişkileri, öylesine girift ve iç içe geçmiş bir vaziyette ki… Şu orkestra metaforumuz üzerine düşündüğümüzde kısmen anlayabiliriz karmaşıklığı. Orkestranın da, dinleyicinin de içinde hem hükümeti hem camiayı temsil edenler, destekleyenler var. Bir hakiki bir de bazılarının gözlerini alamadıkları uzaklarda bir şef var.
Hal böyleyken herkes eşyalarını toplasın anasının evine gitsin rahatlığında olmayacak bu ayrılık. Çok canlar yanacak. Yok yok, canlar yanacak derken, karşı karşıya geldikten sonra birbirimize girişecek, Allah ne verdiyse tüm gücümüzle vuracağız, sokak sokak kavgaya girişeceğiz demiyorum. Hiç böyle bir şeye ihtimal vermiyorum. İyi bari hiç değilse kavga gürültü olmayacak diye sevinç ayarlarına da geçmiyorum. Canlar yanacak derken çekeceğimiz psikolojik acıyı, manevi ıstırabı kast ediyorum. Psikolojik acının, manevi ıstırabın yanında fiziksel acının hesaba bile katılamaz.
Einstein, önyargılarla mücadelenin atomu parçalamaktan daha zor olduğunu söylüyor. Bu süreç boyunca giderek tarafgirliğimizi artıracak, ötekiler hakkında önyargılar geliştireceğiz. “Ötekiler” dediğimiz kim? Bu orkestra, bu dinleyiciler, sadece bu son kötü-beste için bir araya gelmediler, yıllardır birlikteler. Birçok yerde birlikte konsere çıktılar, müthiş zorluklara katlandılar, onlardan nefret edenlerin hakaretlerine birlikte maruz kaldılar. Birlikte inanılmaz muhteşemlikte eserler seslendirdiler: “Şimdi tam vakti”, “Beraberiz biz hepimiz”, “Bi daha bi daha” dediler; “Hayde” diye halaya durdular. Birlikte şarkı söylediğin, halaya durduğun insanlar, şimdi “öteki”…
Uzun yıllar süren zorlu yollarda beraber yürüdüklerimizle ayrılmak çok zordur ama dünya siyaset tarihi böyle ayrılık örnekleriyle doludur. Onlar nasıl katlandılarsa biz de buna katlanırız. İyi ama camia ve hükümet, onları destekleyenler öyle hemhal olmuşlar ki, onların biraradalığını ifade etmek için siyasi yol arkadaşlığı yetmez. Onlar komşu, onlar hısım akraba, onlar dost arkadaş, onlar aynı caminin cemaati… İç dünyamızda en çok duygusal yatırım yaptığımız kimselerden oluşan sosyal atomumuzun elektronları onlar… Şimdi onlara karşı önyargılarla dolacağız, şimdi onları söküp atacağız içimizden, iç dünyamızdaki sosyal atomu parçalayacağız.
Size hiç CHP-DP geriliminde köylerde camilerin, mezarların ayrıldığını anlattılar mı?
Kaynak: Yeni Şafak