‘Taş olsaydım erirdim toprak idim…’
Psikolojik sağlamlıktan, menfi birçok hadiseyle karşılaşmalarına rağmen yıkılmayıp ayakta kalma becerisi gösterebilen güçlü insanlardan konuşuyorduk. Böyle insanların hangi durumlarda ortaya çıkma ihtimalinin arttığını veya azaldığını ele aldık. Bir de bu kişilerin hayat hikâyeleri gözden geçirildiğinde karşılaşılan özellikler var. Bakalım.
Mesela psikolojik bakımdan sağlam kimseler, çocukluklarında, daha yaşamlarının ilk zamanlarından itibaren kendisine bakım verenlerde müspet bir izlenim bırakıyorlar. Aktif, sevgi dolu, hoş sohbet ve bakımında zahmet çekilmeyen, becerikli ve yetenekli, kendini işini halledebilen, yardımsever bir çocuk olarak niteleniyorlar. Okula başladıklarında yaşıtlarına göre daha iyi bir kavrayış ve gelişim gösteriyorlar. Ergenlikten sonra da kendine güvenli, gerçekçi ve gelecek planları yapabilen gençler oluyorlar.
Psikolojik sağlamlık gösteren insanların yetiştikleri ortamda en az bir usta ve duyguca dengeli yetişkin ile yakın bağları olduğu, aile ortamından ciddi destek aldıkları da görülüyor. Elbette yaş ilerledikçe psikolojik sağlamlığa katkıda bulunan ortama öğretmenler, komşular da ilave oluyorlar. Bu ortam sayesinde, ileride psikolojik bakımdan sağlam olacak çocuklar, sadece destek almıyorlar fakat aynı zamanda özdeşim kurmak için rol modeli bulabiliyorlar, duygularını kolayca ifade edebiliyorlar. Zorluklar karşısında psikolojik bakımdan sağlam kalan kişinin çocukluk ve gençlik yıllarında dara düştüğünde derdini açacağı, tavsiye ve yardım alacağı sevdiği bir yetişkin mutlaka bulunuyor. Yani insan da tıpkı diğer canlılar gibi, büyümeye, gelişmeye, olgunlaşmaya müsait bir ortam sayesinde yol alabiliyor ya da alamıyor.
Psikolojik bakımdan sağlam insanların yetiştikleri ortamın bir özelliği de sabit bir değer sisteminin bulunması şeklinde karşımıza çıkıyor. Araştırmalarda bu çocukların çevrelerinde mütedeyyin insanlar bulunması da bu değer sistemiyle ilgili olsa gerek…
Psikolojik sağlamlık gösteren kimselerin yetişkinlikte sergiledikleri kişilik özellikleri hakkında ise şunları söyleyebiliriz.
Psikolojik bakımından sağlam olan, olaylar karşısında hemen çaresizlik göstermeyen, kolayca yıkılıvermeyen insanların en belirgin özellikleri, cesaretleri. Hayatın içinde acı olduğunu, acılarla kaçarak mücadele edilemeyeceğini biliyor, korkup kaçmak yerine göğüs germeyi, ne olup bittiğini anlayarak ne yapmak gerektiğine odaklanmayı tercih ediyorlar. Şüphesiz bu özellikleri onların taş gibi sabit, değişmez, olaylardan etkilenmez oldukları anlamına gelmiyor. Tam tersine olaylardan tam anlamıyla etkileniyorlar, yaşıyorlar, örseleniyorlar ama kendilerini bırakmıyorlar, dayanmaları, direnmeleri, sabretmeleri gerektiğini biliyorlar. Acılarını paylaşıyorlar, aynı olaylardan etkilenmiş insanlarla hem dert oluyor bazen açıkça bazen içlerine ağlıyorlar. Bir türkü tutturuyorlar dağlara doğru “taş olsaydım erirdim, toprak idim dayandım… Elbet Allah kerimdir…” Her seferinde büyük bir azimle yeniden başlıyorlar. Asla pes etmiyorlar, “bütün bunlar niye benim başıma geldi!” diye işe yaramaz serzenişlerle vakit geçirmiyorlar. Hayatları boyunca ilmek ilmek ördükleri anlam ağını, “meğer hiçbir şeyin anlamı yokmuş” deyip fırlatıp atmıyorlar, tam tersine ona daha sıkı sarılıyorlar.
Psikolojik bakımdan sağlam insanların hayat karşısında cesur ve kabullenici oluşlarının yanı sıra bir özellikleri de başına gelen kötü yaşam olaylarının nedenlerini salim kafayla düşünme becerisi gösterebilmeleri. Kötü yaşam olayları, kendisinin veya bir yakının hastalanması, kaza geçirmesi, hiç ummadık bir zamanda işsiz kalması, güvendiği biri tarafından aldatılması, hayal kırıklığına uğraması vs. insanı olumsuz yönde etkileyecek, direncini kıracak her şey olabilir. Karşılaştığı olay her ne olursa olsun, psikolojik bakımdan sağlam kişi, bir yandan olayın tesirini, duygularını yaşarken bir yandan da umut ocağını harlandırmaya çalışıyor, dikkati ve aklı ise niye bu olayın kendi başına geldiğini sorgulamakta oluyor. Sağlıklı biçimde kafa yormayı hiç elden bırakmıyor. “Bu olay benim başıma geldi, demek ki ne Yaratıcı ne çevremdeki insanlar beni seviyor!” demiyor. Hiç beklenmedik bir zamanda, herkesi sarsabilecek türde bir olay yaşadığında, hayatın içinde böyle güçlükler de olduğunu, herkesin başına bu tür durumların gelebileceğini kabul ederek olayı alabildiğine kişiselleştirmemeye çalışıyor. “Hayat yaşamaya değmez, dünya berbat bir yer” deyip yaşanan olayın olumsuzluğunu bir anda tüm hayata ve dünyaya teşmil ederek genelleştirmiyor. Bir daha başa gelmesin diye sebepleri üzerine düşünüp hasarı tamir etmeye çalışıyor. “Artık yapılacak bir şey kalmadı” diyerek felakete dönüştürmüyor, felaket tellallığına yeltenmiyor.
Kaynak: Yeni Şafak