Toplumumuz yaşlanıyor hazırlanıyor muyuz?
1900 yılından itibaren ortalama insan ömründe büyük artışlar olmuş ve bu eğilim hala sürüyor. Nedenleri arasında modernleşme ile birlikte hijyenik şartlardaki düzelme, aşılar, antibiyotikler, çocuk ölümlerinin azalması, tansiyon ve kalp hastalıklarının tedavisinde sağlanan başarılar gösteriliyor.
Bugün dünya nüfusunun %8,7’sini yaşlı nüfus oluşturuyor. Japonya’da bu oran %27, yani her dört kişiden biri 65 yaşın üzerinde ve böyle devam ederse 2060’da % 40’a varacak. Bu durum, Japonları kara kara düşündürüyor. Almanya, İtalya ve İspanya için 2040’ta yaşlı nüfusun %30’u bulacağı, sık vurgulanan bir istatistik veri. Uzun yaşama eğilimi gelişmiş ülkelerden başlayarak tüm dünyaya doğru yayılan küresel bir eğilim özelliği gösteriyor. 2050 yılında dünya yaşlı nüfus oranı en az şimdikinin iki katına çıkacak diye hesap ediliyor.
Ülkemizde de hem ortalama ömür hem yaşlıların toplam nüfus içindeki oranı giderek artıyor. 1927 yılında Cumhuriyet Dönemi’nin ilk nüfus sayımında 13,6 milyon olan nüfusumuz şimdilerde 81 milyon. TÜİK 2017 verileri, 2015 yılı sonuçlarına göre, doğuşta beklenen yaşam süresi Türkiye geneli için 78… 2023’te bu oranın 80,2 olması bekleniyor. 1927’de 2,6 olan doğurganlık oranımız ise 2010 itibariyle 2,1’e düşmüş durumda. Beş yaş altı çocuk nüfusumuz 2003 yılında 6,1 milyon iken 2013 yılında 6,15 milyon olarak hesap edilmiş yani neredeyse sabit kalmış. Ama nüfusumuzdaki artış göz önüne alındığında genel nüfusun içinde çocuk oranının izafeten de olsa düştüğünü görüyoruz. 1935’te toplam nüfus içinde % 3,9 olan yaşlı nüfusumuz (65 yaş ve üzeri) son beş yılda %18 artmış ve 2016 itibariyle toplam nüfustaki oranı % 8,3’e yükselmiş.
Cumhuriyet döneminin başlarında toplumumuzun en önemli karakteristiklerinden birisi, yüksek doğurganlık ve ölüm oranlarına sahip olmasıydı… 1955-1985 yılları arasında her iki oranda da azalma olan bir dönem yaşanmış, ölüm oranlarındaki azalma nispeten daha fazla seyretmiş. 1985’ten itibaren ise hem doğum hem ölüm oranları belirgin olarak azalmaya ve paralel ilerlemeye başlamış. Bugün itibariyle henüz nüfusumuz küçük bir miktar da olsa artma eğilimi gösteriyor ama genel eğilimlere bakıldığında bu artışın ila nihai devam etmeyeceğini, bir süre sonra Türkiye’de de Batı ülkelerinde olduğu gibi nüfus artış oranının negatife döneceğini söylemek kâhinlik olmasa gerek. Görünen köy kılavuz istemiyor. TÜİK tarafından yapılan projeksiyona göre 2050 yılında nüfusumuzun 93,5 milyon, 2075 yılında ise 89,2 milyon olacağı öngörülüyor.
Geriatri (yaşlılık bilimi), yaşlıları, “genç yaşlılar” (65-75 yaş arası), “yaşlı yaşlılar” (75-85 yaş arası) ve “en yaşlılar” (85’in üzerindekiler olmak üzere üçe ayırıyor. Türkiye’de tüm dünyada olduğu gibi sadece yaşlı nüfus artmıyor, en yaşlılar da artıyor. 2016 yılında yaşlılarımızın %61,5’i 65-74 yaş grubunda, %30,2’si 75-84 yaş grubunda ve %8,2’si 85 ve daha yukarı yaş grubunda yer aldı. Yaşlı nüfusun %43,9’unu erkek, %56,1’ini kadın. En yaşlılarımızın oranının 2023’te %7,9’a, 2050’de % 12,3 e, 2075’te %18,8’e yükseleceği tahmin ediliyor.
Dünya nüfusu hızla yaşlanırken pek tabii olarak yaşlılık da akademinin, bilimin masasına yatırılıyor; birçok yönden ele alınıp inceleniyor, iyice anlaşılmaya çalışılıyor. Bir yandan çok genel, her kültür için geçerli bilgiler ortaya çıkıyor ama bir yandan da yaşlılardan bahsederken özel bazı durumları göz önünde bulundurmamızın da lazım geldiği görülüyor. Mesela yaşlılar arasında “süper yaşlılar” denilen bir kesim var ki, bunlar fiziksel ve zihinsel bakımdan adeta korunmuş gibi duruyorlar. Kimi araştırmacılar, yaşlılardan ziyade bu süper-yaşlıları inceleyelim ve nasıl böyle genç kaldıklarının sırlarını çözmeye çalışalım, böylece yaşlılık sorunlarının daha kolay üstesinden geliriz diye düşünüyorlar. Beyinleri bile genç yetişkin özellikleri göstermeye devam eden süper-yaşlılarla ilgili şimdiye kadar bulunabilmiş en değerli bilgi, bu durumun genetik olduğu doğrultusunda. Fiziksel ve zihinsel olarak çaba sarf etmeyi gerektiren işlerde çalışanlarda da süper-yaşlılık vakalarına daha çok rastlanıyor.
“Gençliğim bir kuş imiş tutamadım. Yaşlılık bir yük imiş atamadım” diyor Mevlâna Celaleddin. Herkesin uzun yaşamak istemesine rağmen kimsenin yaşlanmak istememesinin nedeni de bu yük olma hali. Yaşlılık, çoğu zaman kendi kendine yetemeyen, başta bunama olmak üzere birçok hastalık ve sağlık problemiyle karşılaşma ihtimali yüksek olan insanlardan ve emeklilerden oluştuğu için bakım ve sağlık hizmetlerinde neler yapılması gerektiğiyle ilgili her ülke kafa yoruyor. Sağlık ve sosyal yardım politikalarında yepyeni stratejiler geliştirmek gerekiyor.
Kaynak: Yeni Şafak