Türklerle ilgili konuş ama atıp tutma!
Ayaklı kütüphane geleneğimizin günümüzdeki temsilcilerinden birisi de Eskişehir’de ikamet eden Hazar kardeşim. Daha çok yabancı kitap, dergi ve gazeteleri takip eder, önemli bulduklarını benim de içinde olduğum bir dost çevresine aktarır. En sevmediği şeylerden birisi, derya deniz olduğuna ve insanlığın kurtuluşunun saklı bulunduğuna inandığı kültürümüze yapılan saldırılar ve ona ilişkin cahilane değerlendirmelerdir. Mesela geçenlerde Açık Öğretim Sosyoloji 1. Sınıf 1. Dönem dersi olan Sosyal Bilimlerde Temel Kavramlar’ın 4. Ünitesi “Aile, Ataerkillik ve Toplumsal Cinsiyet” yazarının kız ve erkek çocuklarına taktığımız isimlerin nasıl onlara toplumun beklentilerini, değerlerini taşıdığına değinirken, kızları duygusal-pasif, erkekleri savaşçı-atılgan yetiştirdiğimize verdiği örnekleri konu etmişti.
Yazarın verdiği örnekler, Yaprak-Yılmaz; Duygu-Savaş; Sevgi-Hıncal; Gönül-Zeki; Kader-Yaman; Döndü-Hakan idi. Hazar kardeşimiz ise “Hayır” diye itiraz ediyor, “kültürümüzde erkekleri şefkate, sükûnete çağıran da birçok isim var (mesela Müşfik, Halim, Hilmi, Rıfkı, Rauf, Habib, Rahman-Abdurrahman, Rahmi, Sabri, Vedat, Şefik)” diyordu. Haklıydı Hazar; sözünü ettiği ünitenin yazarı kültürümüzde “erkek Fatma” ve “Şoför Nebahat” tiplerinin hiç de olumsuz semboller olmadığından da bihaberdi.
Geçen gün Hazar kardeşimden yeni bir mesaj aldım. Twitterda @azyazarozyazarr namlı, çok takipçisi olan bir arkadaş, şöyle bir tweet atmış: “Türk Tipi Motivasyon: Bu mal yapıyorsa ben de yaparım. Türk Tipi Empati: Aynı şeyi senin anana bacına yapsalar iyi mi? Türk Tipi Sosyoloji: Elalem ne der? Türk Tipi Felsefe: Çok düşünme, kafayı yersin Türk Tipi Sevgi: Ya benimsin ya kara toprağın Türk Tipi Adalet: Allah’ından bul…” İnternette çokça paylaşılan bu tweet, bir arkadaşı vasıtasıyla bizim Hazar’ı da bulmuş. Benim “Türk tipi” geçen başlıklara hassasiyetimi bildiği için hem bu tweeti hem de onu kendisine gönderen arkadaşına yazdığı cevabı bana da ulaştırdı. Cevabında şunları söylemiş: “Türk Tipi Motivasyon: Allah dedim yürüdüm veya gayret bizden tevfik Allah’tan. Türk Tipi Empati: Canı cana ölç. Türk Tipi Sosyoloji: İnsanların çoğu ziyandadır. Türk Tipi Felsefe: Bir ben vardır bende benden içeri veya Benim sadık yarim kara topraktır. Türk Tipi Sevgi: Gel gör beni aşk neyledi veya Ben gelmedim dava için, benim işim sevgi için, dostun evi gönüllerdir, gönüller yapmaya geldim. Türk Tipi Adalet: Şeriatın kestiği parmak acımaz veya Zulüm ile abad olanın akıbeti berbad olur…”
Bu mesajı okurken hem gülümsedim hem de “Türklerin Psikolojisi” kitabımda şu yazdıklarımı hatırladım: “Türklerin bazı davranışlarının tarih boyunca değişmediğine ilişkin görüşleri, ilk kez Türkiyatçı Jean-Paul Roux çalışmalarını okurken fark ettim. Roux, uzun yıllar Türk tarihi çalıştıktan sonra Burdur civarında yaşayan Türkmenlerle karşılaştığında çok şaşırdığını söylüyor. Onu şaşırtan, Türkmenlerin davranışlarının, ‘sanki Orta Asya’nın çok önceki zamanlarından Anadolu’ya henüz dün gelmişler gibi’ olması… Bu tespit, benim için çok enteresandı. Burdur’a çok yakın bir yörede büyümüş bir Yörük çocuğu olarak, Orta Asya tarihi ile bağlantı kurduğu davranış kalıplarına çocukluğumda ben de tanık olmuştum. Hatıralar çok tazeydi hafızamda. Benim ebem (babaannem) de tıpkı Roux’un anlattığı gibi davranırdı. Bizim köydeki insanlar da aynen böyleydi. ‘Demek tüm bu davranışlar Orta Asya’daki derin köklerimizden kaynaklanıyormuş?’ diye düşünmeden edemedim. Beni tarih boyunca değişmeyen davranış kalıpları olduğuna ikna edenler, Roux ve Bahaeddin Ögel, Emel Esin, Abdulkadir İnan gibi Türkiyatçıların, Fuad Köprülü, Ahmet Yaşar Ocak, Ünver Günay, Harun Güngör gibi din tarihçilerinin, Pertev Naili Boratav, Özkul Çobanoğlu gibi halkbilimcilerin, Ziya Gökalp, Orhan Türkdoğan gibi sosyologların, Yaşar Kalafat gibi sosyal antropologların çalışmaları oldu. Sabri Ülgener’in zihniyet kalıplarını araştıran çalışmaları da bir bakıma bizim alanımızla bağlantılı. Onlar, benzer tespitleri ve bunların teorik nedenlerini ve kapsamını kendi alanlarıyla ilgili olarak açıklıyorlardı.
Yine fark ettim ki, aslında benim Yörük köyümün insanları, sadece Orta Asya’dan getirmiş oldukları davranış kalıplarına bağlı değillerdi; bu insanlar aynı zamanda değişmeye ve yeniliklere de çok açıktılar… Bunların üzerinde çok fazla düşünmek gerekiyordu. Kendi adıma düşünmeye çalıştım. Gördüklerimi yazılarımda, kitaplarımda anlatmaya çalıştım…”
Velhasıl, doğrudur; “Türk tipi” diyebileceğimiz, bireysel psikolojimizi aşan kolektif psikolojiyle ilgili davranış kalıplarımız var ama bu konularda konuşurken hayli temkinli ve özenli olmalı, sözünü ettiğimiz alanın birçok bilim dalından katkılar yapılan uçsuz bucaksız bir saha olduğunu bilmeliyiz. Elbette hayatın içinde şaka, ironi vardır ama “Türkler” hakkında canımızın istediği gibi atıp tutma salahiyeti vermez bu durum bize… Yoksa bir Molla Kasım gelir bizi sigaya çeker üzülürüz!…
Kaynak: Yeni Şafak