Yeni denizin balıklarıyız
Teknomedyatik dünyada yaşıyoruz. Dört bir yanımız teknoloji ve medya. Artık bu yeni denizin balıklarıyız. Ne yapsak ne etsek kaçıp kurtulmamız mümkün değil. Elimizden gelen; yeni denizi tanımak, nereye, nasıl kulaç atacağımızı, hangi sahillerde dinleneceğimizi, kaç metre derinlikteki mercan kayalıklarını seyirle oyalanacağımızı kararlaştırmak sadece…
Teknomedyatik dünyanın en temel özelliklerinden birisi sanallık, şeylerin ve ilişkilerin (insan-insan ve insan-tabiat ilişkilerinin) suni bir karaktere bürünmesi. Elbette sunilik, şeylerin ve ilişkilerin gerçek değil sahte oldukları anlamına gelmiyor. Sunilikten kastımız, şeylerin ve ilişkilerin yaratılıştan olmayan, sahici (otantik) varoluşlarına sonradan eklenen yanlarının öne çıkması. Suni olan gerçek olmasına gerçek ama hakiki değil.
Teknoloji, dünya hayatını kolaylaştırmakla kalmayıp, tadını da değiştiriyor. Nasıl gübrelenmiş, hormonlanmış bir meyvenin hakiki usaresi, bir müdahalenin sonucunda değişikliğe uğruyorsa, modern medyanın her türü de, telgraf, telefon, gazete, dergi, kitap, fotoğraf, film, televizyon, bilgisayar vs. dolaysız iletişimi bozuyor. O denli bozuyor ki, insanlar artık gerçek iletişimi modern medyatik iletişim sanıyor. Tıpkı tarımsal modernleşmenin yediklerimizin tadını değiştirmesi gibi teknomedyatik dünya, tüm ömrümüz boyunca gördüklerimizin, duyduklarımızın tadını değiştiriyor. Duyularımız, algılarımız, teknolojinin suni dünyasının prizmasından yansıyanlara göre yeniden biçimleniyor. Modern kültürümüzün ana ırmağı haline gelmiş medyanın içinde bir o yana bir bu yana akıp gidiyoruz; derya içre olup deryayı bilmeyen balıklar gibi…
Bununla da kalmıyor, medya, bizatihi hakikat tasavvurlarımızı da biçimlendiriyor. Artık “iyi hayat” sorunuyla ilgilenmiyoruz. Felsefi sorgulamadan ve hayat bilgisinden ödümüz kopuyor. Yaşantımızdan çıkardığımız sezgisel, pratik bilgilerin değerini bilmiyoruz. Hikmet, irfan kelimeleri bize hiçbir şey söylemiyor; yalnızca bilimsel bilgiye inanıyoruz. Ama yine de inançsız yapamıyoruz. Bilimi kendimize göre tütsülüyor, fal, büyü, yeni nesil tuhaf inançlarla dinleri bulamaç yapmaya bayılıyoruz.
Sanal, suni dünya, aynı zamanda ışık kadar süratli ve değişken… İlişkilerimiz de ona göre biçimleniyor. Sosyolog Bauman”a göre gerçek ilişkiye sahip olmayan günümüz insanı, hiç durmaksızın yeniden yeniden, kablolu ve kablosuz, akışkan bir modernite içinde bağlar kurup bir süre sonra bağsız kalıyor. Özgürlük ihtiyacını ve aidiyet açlığını eş zamanlı olarak gidermeye çalışıyor. Modern gündelik hayatın içinde başvurduğu yollar bu iki özlemin yenilgilerini gizlemeye yarıyor. İki ucu keskin bıçak gibi ilişkilerde, düş ile kâbus arasında gidip geliyor. Deneyimini ve insan ilişkisinden beklentisini “ilişkiye girme”, “ilişki yaşama” terimlerinden ziyade, “bağlantıda olma”, “hatta kalma” sözleri açıklıyor. “Eş”ten ziyade “ağ”dan söz ediyor. “Kendine bir ağ oluşturma”ya, “ağ üzerinde sörf yapma”ya çalışıyor. “Bağlantı” dediği ise, sanal ilişki; kolayca girilip çıkılıveren, ayrıca bakım, özen ve ciddiyet gerektirmeyen, şık ve kullanıcı dostu, “delete” tuşuna basınca kurtulması mümkün ilişki.
Teknomedyatik dünya uzun süreli, kalıcı, çabaya dayalı ilişkilerin yerine kısa ömürlü, gelip geçici dilekleri esas alıyor. Alışveriş merkezleri, dileklerin kısa süreli uyanma ve sönme hızlarını dikkate alarak tasarlanıyorlar. İnsan ilişkilerindeki halimizle borsa oyuncusu olarak halimiz birbirinden farklı değil. Bugün ilişkilere de tıpkı yatırım aracı gibi bakıyoruz. Ancak bir yandan da hala evlilik, dostluk gibi eski geleneksel alışkanlıklarımızı sürdürüyoruz.
İşte böyle bir dünyada, sanki biraz da kendimizle dalga geçer gibi, Tvnethaber”de, Çarşamba günleri 20.00.de, gazetemiz yazarı Ünsal Ban Hoca”yla birlikte “Derin Ekonomi” adında bir programa başladık. Durun hemen “Hocam bir ekonomiye bulaşmadığınız kalmıştı” demeyin gülerek. Haydi derinliklerle biraz ilgileniyoruz diyelim ama elbette ekonomi benim neyime? Birbirine çok uzak iki alandan iki hoca olarak program yapmaya kalkmamızın bir nedeni var. Ekonomi ve psikoloji birbirlerine çok uzak ama gündelik hayatımızın esası ve biçimlendirici olmaları noktasında birleşiyorlar. Gündelik hayatımızda sürekli olarak ekonomiyle, maişet dertleriyle, ilişki sorunlarıyla boğuşup duruyoruz. Her önemli toplumsal ve siyasal olayın gündelik hayatımıza yansımaları oluyor. “Derin Ekonomi” programında olaylara gündelik hayatımıza etkilerine göre bakacağız. Olayların görünen kısımlarıyla yetinmeyip derindeki, ekonomik, psikolojik kökenlerini mercek altına alacak, ona göre değerlendireceğiz. “Derin Ekonomi”, bir uzman programı olmayacak, doğrudan doğruya size sesleneceğiz. Uzmanlık yapmaya kalktığımızda, ilk önce kendimizi birbirimizi anlamayacağımız için, karşımızdakini, seyirci bunu anlamadı diye uyaracağız.
Madem ki, aynı denizin balıklarıyız, bizim koyumuza da buyurun çarşambaları müsaitseniz.
Kaynak: Yeni Şafak